HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK VEYA AŞAĞILAMA SUÇU (TCK 216)

1- Madde Metni;

(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Madde Gerekçesi;

Birinci fıkrada tanımlanan “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçu, hukuk devleti olma standardı yüksek olan birçok ülkenin Ceza Kanunlarında yer almaktadır. Hiçbir devlet, vatandaşları arasında, muayyen özelliklere sahip bir kesiminin diğer kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa, öç almayı gerektirecek şiddetli nefrete yönlendirilmesine seyirci kalamaz.

Öte yandan çağdaş dünyada, gelişmenin temel dinamiği olarak düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kabul edilmektedir. Bu bağlamda; kişilerin düşündüklerini hür bir ortamda söyleyebilmeleri, demokratik toplumun varlığı için zaruri sayılan unsurlardandır. Söz konusu suç tanımı, bu düşünceler dikkate alınarak yapılmıştır.

Suçu oluşturan “tahrik”, soyut saygısızlık ve reddin ötesinde, bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya veya bu tür tavırları pekiştirmeye objektif olarak elverişli olmalıdır. Fail sübjektif olarak da bu amacı gütmeli, halk kesimini kin ve nefrete tahrik etmelidir. Bu kapsamda salt yüz çevirme, soyut bir ret veya saygısızlık ifade eden bir davranışta bulunma veya bu yönde sözler sarfetme, suçun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Fiilin suç teşkil etmesi için bunların ötesinde, ağır ve yoğun bir tarzda kin ve düşmanlığa tahrikin var olması gerekir. Failin fiili, adet ve şahıs olarak muayyen olmayan toplum kesimi üzerinde kin ve nefret duygularının oluşumuna veya mevcut duyguların pekişmesine etkide bulunmalıdır.

Kin, “öç almayı gerektirecek şiddetli düşmanlık hareketlerin zeminini oluşturan psikolojik bir hâl”; düşmanlık ise, “husumet beslenen konuya karşı düşünerek, tasarlayarak zarar vermeye, onu mağlup etmeye yönelmiş kin duygusu” olarak da tanımlanabilir. Şu hâlde kin ve düşmanlık; “husumet beslenen konuya karşı tasarlayarak zarar vermeye, öç almayı gerektirecek şiddette nefret duymaya yönelik hareketlerin zemini oluşturan psikolojik bir hâl” olarak açıklanabilir.

Fıkra metninde; fiilin kamu güvenliğini tehlikeye düşürecek biçimde yapılması arandığı için, suç; soyut tehlike suçu olmaktan çıkarılmış, somut tehlike suçu hâline getirilmiştir. Bu suretle, çağdaş hukuktaki soyut tehlike suçlarını azaltma yönündeki eğilim dikkate alınmış, temel hak ve hürriyetlerin kullanım alanı genişletilmiştir. Bu düzenleme sayesinde “kin ve düşmanlık” ibaresinin anlamı da dikkate alındığında sadece “şiddet içeren ya da şiddeti tavsiye eden tahrikler” madde kapsamında değerlendirilebilecektir.

Söz konusu suçun oluşması için, kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut olgulara dayalı olarak varlığı gereklidir. Bu tehlike, somut bir tehlikedir. Bu somut tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlerken failin söz ve davranışlarının neden olduğu tehlike neticesinin gerçekleşmesi gerekir. Hâkim, kullanılan ifadeler dolayısıyla bu tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediğini, dayanak noktalarını göstermek suretiyle belirleyecektir. Bu kapsamda, kişinin söz ve davranışlarının kamu güvenliğini bozma açısından yakın bir tehlike oluşturduğunun tespit edilmesi gerekir. Kişinin söz ve davranışlarının, halkın bir kesimi üzerinde tahrik konusu fiillerin işleneceği hususunda duyulan endişeyi haklı kılacak bir etki oluşturması gerekir. İfade özgürlüğü ile bu tip tehlike suçları arasında “açık ve mevcut tehlike” kriterinin var olması gerekir. Buna göre, yapılan konuşma veya öne sürülen düşünceler toplum açısından açık ve mevcut bir tehlike oluşturduğu takdirde yasaklanabilmekte, keza böyle bir tehlikenin varlığı somut olarak, açıkça tespit edilmedikçe söz konusu suçtan dolayı cezalandırma yoluna gidilemez.

Maddenin ikinci fıkrasında halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge bakımından farklı bir kesiminin alenen aşağılanması suç sayılmıştır.

Suçun oluşması için fıkrada belirtilen özelliklere sahip ve halkın bir kesimini oluşturan gayrimuayyen sayıdaki kişilerin aşağılanması, tahkir edilmesi gerekir. Bu fıkrada, kamu barışını korumak amacıyla halk kesimlerinin alenen aşağılanması, suç olarak tanımlanmıştır.

Maddenin üçüncü fıkrasında bir halk kesiminin benimsediği dinî değerlerin alenen aşağılanması, suç hâline getirilmiştir. Fiilin cezalandırılabilmesi için, “kamu barışını bozmaya elverişli” olması gerekir.

2. Korunan Hukuki Değer

 

Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesinde düzenlenen suçun işlenmesiyle, halkın bir kesiminin diğer bir kesimine karşı kamu güvenliğini tehlikeye sokacak şekilde kışkırtılması durumunda, toplumsal çatışma ve kargaşa riski ortaya çıkacaktır. Aynı şekilde, maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında belirtildiği üzere, halkın belirli bir kesiminin belirli nedenlerle aşağılanması halinde, bu kesimin kendisini dışlanmış hissetmesi ve sonuç olarak toplumdan soyutlanmış kişilerin suça karışması, diğer kesime karşı düşmanca duygular beslemesi tehlikesi belirecektir. Bu bağlamda, ilgili maddede düzenlenen suçlarla tüm bu olumsuzluklar engellenmeye çalışılarak, toplumun genel barışı korunmaya, bir kesimin dışlanmışlık hissinin ve diğer kesime karşı kin ve düşmanlık beslemesinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Dolayısıyla, bu suçla asıl korunan hukuki değerin kamu barışının korunması olduğunu ifade etmek mümkündür. Bu husus, suçun düzenlendiği bölüm başlığından da açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim, kin ve düşmanlığa tahrik suçunun da yer aldığı Yeni TCK’nın üçüncü kısmının beşinci bölümünün başlığı “Kamu Barışına Karşı Suçlar”dır. Bu da, bölümde düzenlenen suçlarla kamu barışının muhafaza edilmesinin hedeflendiğini göstermektedir.

3. Maddi Unsur

A. Fail

Bu suçun faili herkes olabilir. Kanun maddesinde, suçun faili olabilmek için özel bir nitelik aranmamıştır; metinde “kimse” ve “kişi” ifadeleri kullanılmış, ancak bu kişinin belirli bir özellikte olması gerektiği belirtilmemiştir. Bu nedenle, söz konusu suçun faili herhangi bir kimse olabilir ve fail açısından özgü suçlardan değildir. Halkın belirli bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine alenen kin ve düşmanlığa tahrik eden veya halkın bir kesimini alenen aşağılayan kişi, bu suçun faili olacaktır.

B. Mağdur

Bu suçun mağduru ise tüm toplumdur. TCK’nın 216. maddesinde düzenlenen suçun mağduru, belirli bir kişi veya kişiler değil, belirsiz kişilerden oluşan topluluk veya halktır. Halk, belirli bir anda, belirli bir yerde ikamet eden ve ortak menfaatlere sahip geniş bir grup olarak tanımlanabilir. Halk terimi sadece yönetilenleri değil, aynı zamanda yöneticilerin ve kamu görevlilerinin oluşturduğu insan topluluğunu da kapsar. Burada suçun mağduru olan halk, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölge bakımından farklı özelliklere sahip olan ve kendisi aleyhine bu özellikleri nedeniyle kin ve düşmanlık tahrik edilen topluluk anlamında kullanılmaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu verdiği bir kararında ırkı, “genetik açıdan koşullandırılmış, kuşaktan kuşağa geçen bedensel özelliklere sahip birey toplulukları” olarak tanımlamıştır. Bu kararda “…Halkı sınıf, bölge, ırk, din ve mezhep farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etme doğrultusunda açıklamalar düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. İncelenen somut olayda, sanığın konuşması bir bütün olarak ele alınıp değerlendirildiğinde bölücü ve silahlı terör örgütü PKK’ya karşı yapılan mücadelenin kirli savaş, örgütün ülke bütünlüğüne karşı suç işleyen mensuplarının ise gerilla olarak nitelendirildiği, ülke bütünlüğünü sağlama amacıyla çeteye karşı sürdürülen mücadelenin Kürt halkına karşı yürütüldüğü belirtildiği, kendi kimliği ile yaşamak isteyen Kürtlere karşı zulüm yapıldığı, bu kişilere karşı sistematik olarak işkence uygulandığı, Kürt sorununun aynı zamanda Türkiye işçi sınıfının emekçilerinin sorununa dönüştüğü şeklindeki konuşmada halk bölge veya ırk farklılığı gözetilerek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik edilmiştir. Bu nedenle konuşma;(…) suçunun yasal unsurlarını kapsar ve bu suçu oluşturur.” denilmektedir.

Din, genellikle doğaüstü, kutsal ve ahlaki öğeler taşıyan, çeşitli ayin, uygulama, değer ve kurumlara sahip inançlar bütününe verilen isim veya tanımdır. Zaman zaman inanç sözcüğünün yerine kullanıldığı gibi, bazen de inanç sözcüğü din sözcüğünün yerinde kullanılır. Dinler tarihine bakıldığında, birçok farklı kültür, topluluk ve bireyde din kavramının farklı biçimlere sahip olduğu görülür. Arapça kökenli bir sözcük olan din sözcüğü, köken itibarıyla “yol, hüküm, mükafat” gibi anlamlara sahiptir. Genel olarak din, doğaüstü bir nitelik taşır, mukaddestir, değişmezdir (dogmatik) ve gönülden bağlanmayı yani teslimiyeti gerektirir. Pek tabii ki din tanımı, özellikle dini bir bakış açısından, her farklı dini grup ve dinde çeşitlilik gösterir. Dinin taşıdığı nitelik ve öğeler de farklı dinlerde büyük bir değişiklik ve çeşitlilik göstermektedir. Yargıtay’a göre, “Kutsal varlıklara bağlılık ve inanç dindir, her din bu dinden olanlar arasında manevi bir birlik meydana getirir.” Dinsel inançlar ve dinsel duygular da tahrik konusu yapılmamalıdır. Ayrı din mensupları arasında kin ve düşmanlık yaratılamayacağı gibi, aynı dini ve hatta aynı mezhebi kabul edenler arasında da farklı anlayışı, sapkınlık, dinsizlik vb. gibi göstermek (ve bu bağlamda, esasen bir dine mensup olmasına karşın farklı göstermek, dinsiz olarak nitelemek ve varsayım temeli üzerinden tehlikeli bulunması da bu kapsamda düşünülmelidir). Nitekim Ceza Genel Kurulunun 11.5.1999 gün ve 8/106-112 sayılı kararındaki “… Anayasa Mahkemesince bir partinin kapatılması konusunda verilen karar eleştirilirken, bu siyasi partinin İslamı temsil ettiği için kapatıldığı, amacın İslam dinini yok etmek olduğu, bunun hain, münafık, solcu ve şoven bir güruh tarafından, laiklik ve Atatürkçülük gölgesine sığınılarak yapıldığı açıklanmak suretiyle inananlar ve inanmayanlar şeklinde dini bir ayrıma gidilip, Anayasanın sözüne ve ruhuna aykırı olarak dini düşünce farklılığı gözetip halkın açıkça kin ve düşmanlığa tahrik edildiği anlaşılmaktadır.” şeklindeki gerekçeden de anlaşılacağı üzere, aynı din içinde, halkın bir kesiminin, varsayılan dini düşünce farklılığına dayalı olarak, dini saikle hareket edilmesi suretiyle kin ve düşmanlık yaratacak ölçüde inanmayanlar biçiminde nitelenmesi suçun oluşması için yeterli sayılmaktadır.

Mezhep sözlükte, gitmek, takip etmek, gidilen yol anlamına gelir. Genel olarak görüş, doktrin, akım anlamında da kullanılmaktadır. Fakat ilmi bir terim olarak, bir dinin birbirinden farklı görüşlere sahip her bir koluna verilen isim olarak anlaşılmaktadır. Her din, farklı yorumlayış tarzları nedeniyle, kendi içinde belirli mezheplere ayrılmıştır. İslamiyet Hanefi, Maliki, Şafi, Hanbeli, Alevilik, Sünnilik, Şia, Haricilik, Mutezile gibi, Hristiyanlık da, Katoliklik, Ortodoksluk, Protestanlık gibi mezheplere ayrılmıştır.

Bölge; “Toplumsal bilimlerde, seçilmiş tanımlayıcı ölçütler bakımından türdeşlik ve bütünlük taşıyan, çevresindeki alanlardan bu ölçütlerle ayırt edilen alan” olarak tanımlanır. Bölge, ayrıca, bir ya da birden fazla özellikle de tanımlanabilir. Toplumsal bilimlerde etnik, kültürel ya da dilsel özellikler, iklim ya da topoğrafik koşullar, sınai veya kentsel gelişmişlik-yoğunluk, yönetsel birimler, ekonomik uzmanlaşma, bölge tanımında özellik kazanabilir. Öğretide de “sınırları idari veya ekonomik birliğe, arazi, iklim veya üzerinde yaşayan insanların aynı soydan gelmiş olmalarına göre belirlenen toprak parçası olduğu gibi herhangi bir nitelik bakımından bir sayılmış ülke, yer veya arazi parçası da bölgedir. Bu kavram yerine göre dar veya geniş coğrafi sınırlar veya bölümlerdir. Nisbi bir cinstenliği olan kültür unsurları ile unsurlarından ibaret belirli bir coğrafya havzası, coğrafya sınırını teşkil eder.” şeklinde açıklanmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 27.10.1998 tarihli kararında bölgeyi, “idari veya ekonomik birlik, toprak veya iklim koşullarına göre belirlenen toprak parçası” olarak tanımlamıştır.

Maddede, farklılığı kullanılabilecek ayrımlar olarak gösterilen sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge hususları sınırlı sayıdadır, benzeri farklı özelliklerin kullanılması bu kavram içinde değerlendirilemez. Burada sayılan hususlar, kullanılabilecek farklılıklardır, yoksa bu konular, suçun mağduru değildir, bu suçun mağduru, failin kin ve düşmanlığa tahrik eylemi ile, kamu barışının bozulması konusunda açık ve yakın tehlike çıkarılan tüm halk topluluğudur. Burada halk grupları, birbirine karşı tahrik edilmektedir, dolayısıyla bir kimsenin başka bir kişiye karşı tahrik edilmesi, örneğin aynı işyerinde çalışan bir kişinin diğerinin ırkından dolayı ona karşı suç işlenmesi için tahrik edilmesi söz konusu suçu oluşturmaz. Bu nedenle, suçun işlenmesi için, belirsiz sayıdaki kimselerin, yine belirsiz sayıdaki kimselere karşı kin ve düşmanlığa tahrik edilmesi gerekmektedir.

4. Hareket-Sonuç

mTCK’nın 216. maddesinde düzenlenen suçların, hareket ve sonuç unsurunu her bir fıkrada düzenlenen suç açısından ayrı ayrı ele alarak incelemekte fayda vardır:

A. Maddenin Birinci Fıkrasında Düzenlenen Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Suçunun Hareket Unsuru

 

TCK’nın 216. maddesine göre, halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması şartıyla cezalandırılır.

Bu suçun işlenebilmesi için, halkın bir kesiminin, diğer kesimi aleyhine tahrik edilmesi gerekir. Öncelikle halk, maddede sayılan hususlarda ayrılarak, bu ayrılan kesimin diğer kesime karşı kin ve düşmanlık duyması için kışkırtılması suçun kurucu unsurudur. Burada Türkiye’de yaşayan halk kesiminden, bir kısmının diğer kısmına karşı kışkırtılması aranır; Türkiye halkının tamamının başka bir ülke halkına karşı kışkırtılması söz konusu suçu oluşturmayacaktır kanaatindeyiz. Dolayısıyla, halkın tamamının kışkırtılması bu suç kapsamında değerlendirilmeyecek, halkın bir kısmının, nitelikleri maddede gösterilen şekilde ayrılan bir diğer kısmına karşı kışkırtılması bu suç için aranacaktır.

Yukarıda da belirtildiği gibi, halkın ayrıştırılarak kışkırtıldığı hususlar, madde metninde gösterilen “sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge” farklılığı ile sınırlıdır; örneğin bir takımın taraftarlarının başka bir takımın taraftarı aleyhine veya bir parti sempatizanlarının başka parti sempatizanları aleyhine kışkırtılması bu kapsamda değerlendirilmeyecektir.

Bu tanımlar karşısında kin ve düşmanlığa tahrikin anlamı, “husumet beslenen konuya karşı tasarlayarak zarar vermeye, öç almayı gerektirecek şiddette nefret duymaya yönelik hareketlerin zeminini oluşturan psikolojik bir hal” olarak belirlenebilir.

Tahrik, kışkırtma, harekete geçirme, sevk etme, akılda olan veya olmayan bir hususun fiiliyata dökülmesi için uyarma anlamlarına gelebilir. Doktrinde tahrik “tahrik edilen eylemin gerçekleşmiş olup olmamasının önemi olmadan, bir kimsenin diğer kişiyi etkilemesi ve bu saik ile hareket etmesi” olarak tanımlanmıştır. Yargıtay’a göre tahrik, başkalarına, belirli yönde hareket etmeleri için, açık bir psikolojik baskı demektir. Kişiyi harekete geçirici, iradesi üzerine doğrudan doğruya psikolojik etki yapmaya yönelik bir davranış anlamındadır. Tahrik, failin kasten, doğrudan doğruya, üçüncü kişiler üzerinde halkın bir kesiminin diğer kesimine karşı kin ve düşmanlık duyması konusunda, yine üçüncü kişilerin karar vermesini temin eden, sağlayan hareketlerdir. Tahrik aynı zamanda, muhatabına yönelik olarak mesaj anlamını da taşımaktadır. Hukuk terminolojisinde tahrik genel anlamıyla; “bir hususun gerçekleştirilmesi ya da gerçekleştirilmemesi ya da var olan bir durumun kişi veya kişilerin iradesi üzerinde etki yapması, iradenin harekete geçirilmesi, belirli bir yöne itilmesi”ni ifade eder. Suçun oluşması için, tahrikin itici bir özelliğe, kapsama sahip olması, etkili ve inandırıcı bir çağrı içermesi gerekir. Tahrik teşkil eden hareket, tahrik edilenlerin; muayyen özellikleri bulunan halk kesimlerine karşı düşmanlık veya kin beslemelerine, bu suretle insanlar arasında kitlesel düşmanlıkları uyandırmaya elverişli olmalıdır. Bu elverişlilik hem objektif hem de sübjektif bakımdan bulunmalıdır. Şu halde tahrik sayılan harekette, tahrikle ulaşılmak istenen bu amacın açıklıkla belirtilmesi, ortaya konulması gerekir. Suçun oluşması için “grupların, gruplara karşı kin ve düşmanlığa bilfiil tahrik edilmiş olmaları” gerekir. Kin ve düşmanlığa tahrik, 216’ncı maddenin 1’inci fıkrasındaki özelliklere sahip grupların, birbirlerine karşı düşmanlık duymalarını veya kin beslemelerini, birbirlerinden nefret etmelerini isteme anlamına gelir. Fakat suçun oluşması için tahrikin, belirtilen grupları karşı karşıya getirmiş olması aranmaz. Bu bakımdan sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözetmeksizin farklı düşüncelere veya ideolojilere mensup belirli kimselerin birbirine karşı tahrik edilmesi, 216’ncı maddedeki suçu oluşturmaz.

öz konusu suçun cezalandırılması için, kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut verilere dayanarak ortaya konulması şarttır. Hakim, kullanılan ifadeler nedeniyle bu tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediğini, dayanak noktalarını belirterek tespit edecektir. Bu çerçevede, kişinin söz ve eylemlerinin kamu güvenliğini bozma açısından yakın bir tehlike oluşturduğunun saptanması gerekmektedir. Kişinin ifade ve davranışlarının, halkın belirli bir kesimi üzerinde, tahrik konusu fiillerin işleneceği yönündeki endişeyi haklı çıkaracak bir etki yaratması ve bu doğrultuda zarar doğurmayan bir hareketlenmenin meydana gelmesi lazımdır. Örneğin, işlenen fiil sonucunda çeşitli halk kesimlerinin belirli yerlerde toplanması veya bu kesimler arasında bir infialin oluşması gibi durumlar gözlemlenmelidir. Hakim, kararında bu tür olayları, işlenen fiil ile ilişkilendirerek kamu barışı açısından ortaya çıkan “açık ve yakın tehlikeyi” somutlaştırmalıdır. Dolayısıyla, yapılan konuşma veya öne sürülen düşünceler, kamu barışı açısından açık ve yakın bir tehlike oluşturması halinde yasaklanabilecektir. Böyle bir tehlikenin varlığı somut olarak tespit edilmedikçe, ilgili suçtan dolayı cezalandırma yoluna gidilemeyecektir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun emsal kararlarında da işaret edildiği üzere:

  1. Eylemin alenen gerçekleştirilmesi,
  2. Kışkırtmanın; sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılıklarından en az birine dayandırılarak ve bu kesimleri karşı karşıya getirme amacıyla yapılması,
  3. “Suç ve cezada yasallık ilkesi” gereğince, aynı sosyal sınıf, aynı ırk, aynı din, aynı mezhep ya da aynı bölgeye mensup olup da farklı görüş veya düşünceye sahip olanların birbirine karşı kışkırtılması halinde bu suçun oluşmayacağının tam bir netlikle bilinmesi ve gözetilmesi,
  4. Kışkırtmanın, söz konusu farklı halk topluluklarını birbirine karşı düşmanlık veya kin beslemeye sevk etmesi ve fakat bu durumun “kamu düzeni” için tehlikeli olabilecek bir şekilde ve sonucu gerçekleştirmeye yeterli düzey ve etkinlikte olması gerektiği, AİHM’nin ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 8. Ceza Dairesinin birçok kararına isabetle yansıdığı üzere, kışkırtmanın şiddet çağrısını içermesi ve bu çağrının etkin düzeyde gerçekleşmesi,
  5. 4744 sayılı Yasa gerekçesinde de açıklandığı üzere, tanımlanan tehlikenin soyut olmayıp somut ve yakın tehlike olduğunun, kitlelerdeki yorum, etkileşim ve hareketler de izlenerek değerlendirilmeye tabi tutulması,
  6. İlk bakışta açıkça saptanamasa dahi, muhatap kitlenin algılayabileceği incelikli bir gizlilik altında yapılan düşmanlığa veya kin beslemeye elverişli şiddet çağrılarının, yakın tehlike yaratıp kamu düzenini tehlikeye sokacak somutluğa ulaşması hallerinde, suçun oluşacağının kabul edilmesi,
  7. Tek başına yeterli olmasa da, önceden veya sonradan yapılanlarla birlikte değerlendirildiğinde aynı okuyucu veya dinleyici kitlesine hitap ediyor olması nedeniyle, kitlelerde kin ve düşmanlık birikimi yaratacağından kuşku duyulmayan eylemlerin, ilgili suçu oluşturabileceğinin, ancak bunun için, bütünün parçalarının ayrı hükümlere konu edilmeyerek toplu şekilde yargılanmasının gerekli olacağının bilinmesi,
  8. Öngörülen suç unsurlarından herhangi birinin eksikliği veya yeterlik ölçüsünün bulunmayışı durumunda tanımlanan cürmün oluşmayacağı,
  9. Ceza Yasası uygulamalarında, genişletilen ve kıyas düzeyine varan yorumlarla suçun varlığına hükmedilemeyeceği, bu itibarla yasal sınırlılıkla belirlenen farklılıkları tahrike yönelmeyen, şiddet çağrısını içermeyen, somut ve yakın tehlike düzeyine de ulaşmamış kışkırtmalara, dolaylı ve zorlayıcı soyutlukla anılan unsurları yakıştırarak, TCY’nin 312/2. maddesindeki suçun oluştuğunu kabullenmenin mümkün olmadığı, ceza yargısında kıyas yoluyla suç oluşturmanın kabul edilemeyeceğinin asla göz ardı edilmemesi gerektiği,
  10. “Kuşkunun lehe yorumlanacağı” temel ilkesi gereği; aleniyetin varlığında, tahrikin yasada açıklanan farklılaşmalara dayalı olup olmadığı, söz konusu farklılıklara dayalı halk kesimlerinin birbirine karşı düşmanlığa veya kin beslemeye sevk edilip edilmediği ya da sevk ediliyorsa eylemin bu sonucu yaratmaya yeterli olup olmadığı, “farklılıkların birlikteliğine dayalı kamu düzeni”ni bozabilecek etkinliğe ulaşıp ulaşmadığı, soyutluktan kurtulup somut ve yakın bir tehlike haline dönüşüp dönüşmediği ve nihayet şiddet çağrısını taşıyıp taşımadığında kuşku hali doğduğunda; öncelikle bu kuşkunun aşılması gerektiği ve aşılamıyorsa, yorumun sanık yararına olması ve ifade özgürlüğünün genişletilmesi doğrultusunda yapılması icap edeceğinin göz önünde bulundurulması,

B.  Halkın Bir Kesimini Aşağılama Suçunun Hareket Unsuru

 

TCK’nın 216. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen suçun hareket unsurunu, halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılama hususu oluşturur. Burada sayılan konular, cinsiyet dışında birinci fıkra ile aynıdır; ikinci fıkra ile ayrıca cinsiyet nedeniyle bir kesimin, örneğin erkeklerin aşağılanması da bu kapsama alınmıştır. Cinsiyetten anlaşılması gereken, bir kişinin kadın veya erkek olmasından dolayı aşağılanmasıdır. Kanaatimizce geylerin veya lezbiyenlerin aşağılanmasının bu kapsamda değerlendirilmemesi gerekir, çünkü geylik veya lezbiyenlik bir cinsiyet değildir, bunlar da üçüncü cins değildirler. Bu fıkrada düzenlenen suçun oluşması için, bir topluluğun, maddede sayılan sebepler, ırk, din, mezhep, cinsiyet, sosyal sınıf ve bölge farklılığına dayanarak aşağılanmış olması gerekir, bunlar dışındaki bir gerekçe ile, halkın bir kesiminin aşağılanması durumunda bu suç oluşmaz.

Aşağılama, tahkir etmek, küçük görmek, onur kırmak anlamlarına gelir. Nelerin tahrik edici nitelikte olduğunu tespit etmek oldukça zordur. Bazı fiiller vardır ki bunların tahkir edici oldukları konusunda tereddüt bulunmamaktadır, hatta bunlardan bir kısmı suç bile teşkil eder. Örneğin, hırsız, dolandırıcı, zina yapan gibi terimlerin aşağılayıcı özelliği olduğu konusunda kuşku yoktur. Örneğin “şu bölgedeki insanların çoğu ensest davranış içinde” dendiği vakit, bu suçun oluştuğu konusunda tereddüt olmasa gerektir. Bir kısım fiiller ise, her yerde aşağılayıcı sayılmamakta, yalnızca bazı bölgelerde aşağılayıcı nitelikte görülmektedir. Bu gibi durumlarda söyleyenin içinde bulunduğu ortam ve halkın bir kesiminin bulunduğu koşullar çok iyi belirlenerek aşağılayıcı olup olmadığına bakılmalıdır.

TCK’nın 216. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen suçun oluşabilmesi için, aşağılamanın alenen yapılması gerekir, burada aleniyet suçun kurucu unsurudur. Aleniyetle ilgili birinci fıkra ile ilgili açıklamalar burada da geçerlidir. 765 sayılı TCK’da bu suçun işlenebilmesi için aleniyet şartı aranmamasına karşın, TCK ile aleniyet bu suçun da kurucu unsuru haline getirilmiştir. Dolayısıyla TCK döneminde, özel bir toplantıda, aleniyet olmadan, halkın bir kesimini aşağılama eylemi suç oluşturmayacaktır.

Bu suçun tamamlanması için failin, halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet ve bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılaması yeterlidir; bu eylem nedeniyle halkın bir kesiminin kendinde aşağılık duygusu duymasına veya bu kesimden birilerinin şikayetçi olmasına ya da bu aşağılama nedeniyle kamu barışının bozulmasına gerek yoktur.

Burada aslında TCK’nın 125. maddesinde düzenlenen anlamda bir hakaret söz konusudur, ancak TCK’nın 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçunun mağduru belirli veya belirlenebilir kimseler iken; aynı Yasanın 216/2. maddesinde düzenlenen suçun mağduru belirsiz kimselerdir.

C. Halkın Bir Kesiminin Benimsediği Dini Değerleri Aşağılama Suçunun Hareket Unsuru

 

TCK’nın 216/3. maddesinde düzenlenen suçun hareket unsuru; halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri kamu barışını bozmaya elverişli biçimde aşağılamaktır. Eğer kutsal sayılan değerlerden bahsedilerek hakaret edilirse, bu durumda anılan suç değil, TCK’nın 125/2c. maddesinde düzenlenen suç oluşur. Örneğin, basın yayın yoluyla bir kimseyi hedef almadan, Allah’a ve kutsal kitaplara, ezana veya camilere aşağılamak, bunlara sövmek TCK’nın 216/3. maddesinde düzenlenen suçu oluştururken, bir kimse hedef alınarak o kimsenin Allah’ına sövmek aynı Yasanın 125/2c. maddesinde düzenlenen suçu oluşturur.

5. Manevi Unsur

Bu suç kasten işlenebilen bir suçtur, taksirle işlenmesi mümkün değildir. Bu suç hem doğrudan kastla, hem de olası kastla işlenebilir. Suçun oluşması için genel kast yeterlidir, failin özel bir kasıt veya amaçla hareket etmesine gerek yoktur. Bu suçun oluşumu bakımından hangi saikle davranılmış olmasının da bir önemi bulunmamaktadır.

TCK’nın 216/1. maddesi açısından genel kast, failin halkın bir kesiminin diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa, kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkabileceğini bilerek tahrik etmeyi istemesini gerektirir; bilme hususunda fail açık ve yakın bir tehlike doğacağını en azından öngörmelidir, ancak daha sonradan eylemi ile bu sonucun ortaya çıktığını bilmesine gerek yoktur. İkinci fıkra açısından ise genel kast, eylemi ile halkın bir kesimini aşağıladığını bilmesi ve bu aşağılamayı istemesini gerektirir. Üçüncü fıkra açısından da genel kast, failin bu dini değerleri halkın bir kısmının veya tamamının benimsediğini bilmesi ve bu değerleri alenen aşağılamayı istemesi hususlarını içine almasını gerektirir.

6. Hukuka Aykırılık Unsuru

A. Genel Olarak

TCK’nın 216. maddesi açısından hukuka uygunluk nedeni, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü olarak karşımıza çıkabilir.

Konunun önemi ve aydınlatıcı özelliği gereği şu Ceza Genel Kurulu kararını buraya almakta fayda görüyoruz:

“Düşünce özgürlüğü ile ilgili gerek uluslararası hukuk ve gerekse ulusal hukuk alanında ayrıntılı düzenlemeler bulunmaktadır. 10 Aralık 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesi; ‘Herkesin fikir ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın bilgi ve görüşleri her yoldan aramak, almak ve yaymak özgürlüğünü kapsar’ hükmünü, 16 Aralık 1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 19. maddesi; ‘1- Herkesin, söz özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak gerek sözlü, yazılı ya da basılı veya sanat eseri şeklinde, gerekse seçilen diğer herhangi bir yoldan, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, her türlü haber ve düşünceyi araştırma, alma ve verme özgürlüğünü içerir.’ hükmünü, 4 Aralık 1950 tarihli İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 10. maddesinin 1. fıkrası; ‘Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir.’ hükmünü içermekte, bunun yanı sıra; 21 Kasım 1990 tarihli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı’nda; ‘İnsan hakları ve temel hürriyetler, tüm insanların doğumlarıyla birlikte iktisap ettikleri vazgeçilmez haklardır ve kanunlarla garanti altına alınmışlardır. Bunların korunması ve geliştirilmesi devletin başta gelen görevidir. Bunlara saygı, zorba bir devlete karşı asıl güvenceyi oluşturur. Bunlara uyulması ve tam olarak uygulanması hürriyetin, adaletin ve barışın temelidir.’ ‘…Demokrasinin temelinde insana saygı ve hukukun üstünlüğü yatar. Demokrasi, ifade hürriyetinin, toplumun her kesimine karşı hoşgörünün ve herkes için fırsat eşitliğinin en iyi güvencesidir.’ 13 Ekim 2004 tarihli Avrupa İçin Bir Anayasa Oluşturan Antlaşma’nın II-71. maddesinin 1. fıkrasında; ‘Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, bir görüş sahibi olma ve haberlerle fikirleri, kamu yetkililerinin herhangi bir müdahalesiyle karşılaşmadan ve sınırlardan bağımsız olarak alma ve bildirme özgürlüklerini de içine alır.’ kuralları yer almaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 13. maddesi; ‘Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz’ hükmünü, 14. maddesi; ‘Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.’ hükmünü, 25. maddesi; ‘Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.’ ‘Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.’ hükmünü, 26. maddesi ise, ‘Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.’ hükmünü taşımaktadır.

Açıklanan normlar birlikte değerlendirildiğinde; özgürlüklerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite veya tarafsızlığının korunması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabi tutulacağı anlaşılmaktadır. Ancak, düşünceyi açıklama özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin olabildiğince dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için, önemli bir toplumsal gereksinim veya zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada asla aşırıya gidilmemesi ve her hal ve koşulda sınırlandırmanın bireysel ve toplumsal gelişimi zedelemeyecek ölçüde olması görüşü genel ve yoğun bir kabul görmüştür.

Bu bağlamda; günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, ifade özgürlüğü gittikçe daraltılan kısıtlamalar dışında, geniş bir yelpazeyle korunmakta ve söz konusu özgürlüğün sağladığı haklardan bireyler ve toplumlar en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.

Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini zor ve cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, farklılıklar arasında nefret, ayrımcılık, kavga, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan beyan, ifade ve eylemler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.

B. Düşünceyi Açıklama Özgürlüğünün Sınırlandırılması Bakımından;

 

06.02.2002 gün ve 4744 sayılı Yasa ile de; “Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak, halkı birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar 311 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen araçlar veya şekillerle işlendiğinde verilecek cezalar bir katı oranında artırılır.” biçiminde değiştirilmek suretiyle inceleme konusu suç bugünkü halini almıştır.

Söz konusu normun değişim süreci bu düzenlemeyle de sona ermemiş; 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 216. maddesinde ise; “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” başlığı ile;

“(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” biçiminde yeni bir düzenleme gündeme gelmiştir.

Söz konusu bu yasa hükümleri değerlendirildiğinde, Ceza Genel Kurulu kararlarında da belirtildiği üzere; Türk Ceza Yasası’nın 312. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen suçun oluşabilmesi için öncelikle suçun koruduğu hukuksal değerin, kamu düzeni olduğu belirtilmelidir.

Türk Ceza Yasası’nın 312. maddesinde 4744 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle esasen Beşinci Babda olmasına karşın kamu düzeni kavramı madde metnine konulmakla norm, içtihatlar ışığında soyut tehlikeyi değil somut tehlikeyi cezalandırır hale dönüşmüştür. Bir başka ifadeyle korunan hukuksal değer, somut tehlike ile karşı karşıya kalmalıdır. Gerekçede de ifade edildiği üzere, “tehlike suçları, ifade özgürlüğünün kullanılması bakımından etrafında duraksamalara, yanlış anlaşılmalara elverişli bir alan yaratırlar. Bu bakımdan demokratik hukuk düzenlerinde, tehlike suçu yaratmaktan olabildiğince sakınılır, ancak, teknolojinin insan yaşamına bu derecede egemen olduğu bir dönemde bireyler, tehlikelerle çevrilmiş olarak yaşadıkları için tehlike suçlarına yer vermek zorunlu olmaktadır.”

4744 sayılı Yasa ile 312. maddede değişiklik yapılırken, gerekçede; “çağdaş demokratik ceza hukuku şu yolu veya stratejiyi uygulamaktadır; soyut (mücerret) tehlikeyi değil, somut tehlikeyi suç haline getirmek, somut tehlike suçlarını kabul etmek ve değişik maksatlarla yapılan açıklamaları, gerçek unsurları itibarıyla belirlenmiş bir tehlikeyi ortaya çıkarmaları halinde cezalandırmak, yani zorunluluk hallerinde tahriki cezalandırmak için bunun somut bir tehlikeye meydan verecek nitelikte olup olmadığına bakmak. Bu yaklaşım, Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesinin geliştirdiği bir ölçü ile ‘açık ve mevcut tehlike’… kavramına da uygundur.” açıklamasına yer verildiği görülmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın Beşinci Bölümünün başlığı da “Kamu Barışına Karşı Suçlar” başlığını taşımakta, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçu da bu bölümün içinde, 216. maddede yer almaktadır. 765 sayılı TCY’nin 312. maddesini değiştiren 4744 sayılı Yasanın gerekçesi, bir bakıma 5237 sayılı Yasa ile kabul edilen Türk Ceza Yasası’nın 216. maddesinin 1. fıkrasında, “hüküm” haline gelmiştir. Gerçekten de, gerekçede kullanılan açık ve mevcut tehlike kavramı norm alanına girmiş, kamu düzeni ise, kapsamı daraltılarak -kamu sağlığını da içerir tarzda- kamu güvenliği olarak maddede yerini almıştır. Ancak, Amerikan Yüksek Mahkemesinin kullandığı açık ve mevcut tehlike kriteri yeni düzenlemede, önceki hükmün gerekçesinden farklı bir şekilde, açık ve yakın tehlike kavramı olarak benimsenmiş; yasama organındaki görüşmelerle “mevcut” sözcüğünün konulmasına ilişkin önerge kabul edilmemek suretiyle açık ve yakın tehlike ile açık ve mevcut tehlike kavramlarının aynı olmadığı da örtülü bir biçimde ortaya çıkmıştır. Nitekim düzenleme ile değişiklik önergesi karşılaştırılır ve açıklama yapılırken, “yakın” ve “mevcut” sözcüklerinin aynı anlama geldiğinin belirtilmesine karşın, “Zaten tehlike mevcutsa, suç teşekkül etmiş demektir” denilerek somuta indirgendiğinde dolaylı olarak farklılığa işaret edilmiştir. (Gürsel Yalvaç: Yeni Türk Ceza Kanunu, Ankara, 2004, s. 398-399)

5237 sayılı TCY’nin 216. maddesinin gerekçesinde; “Fıkra metninde; fiilin kamu güvenliğini tehlikeye düşürecek biçimde yapılması arandığı için, suç; soyut tehlike suçu olmaktan çıkarılmış, somut tehlike suçu hâline getirilmiştir. Bu suretle, çağdaş hukukta soyut tehlike suçlarını azaltma yönündeki eğilim dikkate alınmış, temel hak ve hürriyetlerin kullanım alanı genişletilmiştir. Bu düzenleme sayesinde ‘kin ve düşmanlık’ ibaresinin anlamı da dikkate alındığında sadece ‘şiddet içeren ya da şiddeti tavsiye eden tahrikler’ madde kapsamında değerlendirilebilecektir. Söz konusu suçun oluşması için, kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut olgulara dayalı olarak varlığı gereklidir. Bu tehlike, somut bir tehlikedir. Bu somut tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlerken failin söz ve davranışlarının neden olduğu tehlike neticesinin gerçekleşmesi gerekir. Hakim, kullanılan ifadeler dolayısıyla bu tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediğini, dayanak noktalarını göstermek suretiyle belirleyecektir. Bu kapsamda, kişinin söz ve davranışlarının kamu güvenliğini bozma açısından yakın bir tehlike oluşturduğunun tespit edilmesi gerekir. Kişinin söz ve davranışlarının, halkın bir kesimi üzerinde tahrik konusu fiillerin işleneceği hususunda duyulan endişeyi haklı kılacak bir etki oluşturması gerekir. İfade özgürlüğü ile bu tip tehlike suçları arasında ‘açık ve mevcut tehlike’ kriterinin var olması gerekir. Buna göre, yapılan konuşma veya öne sürülen düşünceler toplum açısından açık ve mevcut bir tehlike oluşturduğu takdirde yasaklanabilmekte, keza böyle bir tehlikenin varlığı somut olarak, açıkça tespit edilmedikçe söz konusu suçtan dolayı cezalandırma yoluna gidilemez.” açıklamasına yer verilmiştir.

 

Açık ve mevcut tehlike ölçüsünde, açıklık, tehlikenin, kuşkuya meydan vermeyecek şekilde ortada çıkmasını; yakınlık ise, düşünce açıklamasında kullanılan kelimelerin somut tehlike yani zarar yaratma olasılığına yakın olmasını ifade etmektedir. Zararın ortaya çıkması olasılığının kaçınılmazlık ölçüsünde yüksek olmasının yanı sıra, düşünce açıklamasının açık ve doğrudan bir tehdit içerip içermediği de her somut olayda ayrı ayrı denetlenmelidir.

Öte yandan, gerek 765 sayılı TCY’nin 312. maddesinin gerekse 5237 sayılı TCY’nin 216. maddesinin yorumlanmasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Öğretide de AİHM kararlarının gözetilmesi gerektiği görüşü benimsenmektedir.

AİHM’nin, İHAS’nin 10. maddesi kapsamında düşüncenin açıklanması özgürlüğü ile ilgili kararlarında, düşüncenin açıklanması özgürlüğünün sınırlanmasında aradığı koşullar;

a) Yasal bir düzenleme bulunması,

b) Sınırlamanın meşru bir amaçla yapılması,

c) Sınırlamanın demokratik bir toplum için gerekli olması,

d) Yasallık ilkesine uygun olarak verilen cezanın, güdülen meşru amaçla orantılı olması,

şeklindedir.

AİHM kararlarında, bu koşullar ışığında olaysal değerlendirme yapılmakta, düşünceyi açıklama özgürlüğünün asıl, kısıtlamanın istisna olduğu ortaya konarak, “şiddet içermeyen ya da şiddeti tavsiye etmeyen” açıklamaların hukukun koruma alanında olduğuna işaret olunmakta, hatta bu korumanın aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici karşı görüşlere bile tahammülü gerektirdiği vurgulanmaktadır. Nitekim bu ölçüt, Başkaya ve Okçuoğlu/Türkiye, Erdoğdu/Türkiye ve Gündüz/Türkiye kararlarında açıkça ortaya konmuştur.

7. Suçun Nitelikli Halleri

 

TCK’nın 218. maddesi gereğince, suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde faile verilecek cezanın artırılacağı öngörülmüştür. Bu konuda geniş bilgi için 218. madde altında yapılan açıklamalara bakılmalıdır.

8. Suçun Özel Görünüş Şekilleri

A. Teşebbüs

Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunun cezalandırılabilmesi için, tahrik sonrası kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması gerekir. Burada açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması, suçun objektif cezalandırılma şartıdır; bu nedenle bu tehlike ortaya çıkmış ise suç cezalandırılabilirken, bu durum gerçekleşmediği takdirde fail cezalandırılamaz. Bu sebeple, maddenin birinci fıkrasında düzenlenen suça teşebbüs mümkün değildir.

Maddenin ikinci ve üçüncü fıkrasında düzenlenen, halkın bir kesimini aşağılama ve dini değerlerin aşağılanması suçları, sırf hareket suçudur, bu nedenle kural olarak teşebbüse elverişli değildir. Ancak tüm sırf hareket suçlarında olduğu gibi hareketlerin kısımlara bölünebildiği oranda bu suçlara da teşebbüs olanaklı olmaktadır. Örneğin ikinci ve üçüncü fıkradaki suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi durumunda, yazının basılmasına karşın henüz dağıtılmadan yakalanması durumunda, eylem teşebbüs aşamasında kalmış sayılacaktır.

B. İştirak

Bu suça her türlü iştirak mümkündür. Bu suç bir kişi tarafından işlenebileceği gibi, birden fazla kimse tarafından da işlenebilir. Bu suça iştirakla ilgili genel hükümler uygulanır, iştirak konusunda TCK’nın 216. maddesinde düzenlenen suçlar herhangi bir özellik arz etmez.

C. İçtima ve Kimi Suçlardan Ayrımı

TCK’nın 216. maddesinde düzenlenen suçlar, değişik zamanlarda birden fazla defa işlenirse, zincirleme suç hükümleri uygulanabilir. Örneğin halkı kin ve düşmanlığa tahrik eder veya halkın dini değerlerini aşağılar nitelikteki yazı, bölümler halinde yayınlanır ve her bir bölümü suç oluşturmaya elverişli olursa, fail anılan suçu zincirleme şekilde işlemiş sayılır.

Failin, kin ve düşmanlık içeren eylemi ile, aynı zamanda suç işlemeye tahrikte de bulunmuş ise, bu durumda TCK’nın 216. maddesi ile aynı Yasanın 214. maddesi arasında fikri içtima hükümleri uygulanır.

Fail, belli bir kimseye mensup bulunduğu dince kutsal sayılan değerlerden söz ederek hakaret ederse, TCK’nın 125/2c. maddesinde düzenlenen suç oluşurken, belli olmayan sayıdaki kimselerin benimsediği dini değerleri alenen aşağılar ise, aynı Yasanın 216/3. maddesinde düzenlenen suç oluşur.

9. Yaptırım

TCK’nın 216. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunu işleyen kimse 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

Aynı maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında düzenlenen suçu işleyen kimse ise, 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

Faile, 2 yıldan az hapis cezası verilirse, CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu tartışılmalıdır. Bu kurum uygulanmaz ise, 1 yıldan az hapis cezası verilirse, TCK’nın 50. maddesine göre seçenek yaptırıma çevrilebilecek, şayet çevrilmez ise veya faile 2 yıldan az hapis cezası verilirse, TCK’nın 51. maddesi uyarınca verilen hapis cezasının ertelenebilecektir.

 

10. Uzlaşma

Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu, uzlaşma kapsamında olan suçlardan değildir.

11. Kovuşturma Usulü, Görevli ve Yetkili Mahkeme

 

TCK’nın 216. maddesinin her üç fıkrasında düzenlenen suçun da, takibi şikayete bağlı değildir, resen takibi gerekir.

Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen suçtan dolayı görevli mahkeme, Asliye Ceza Mahkemesi;

YARGITAY KARARLARI

YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2024/424 K. 2025/2369 T. 24.3.2025 • HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK VEYA AŞAĞILAMA ( Suçun Oluşabilmesi İçin Kamu Güvenliği Bakımından Açık ve Yakın Tehlikenin Oluşması ve Bu Tehlikenin Somut Olgulara Dayanması Gerektiği – Somut Tehlikenin Gerçekleşip Gerçekleşmediği Belirlenirken Failin Söz ve Davranışlarının Neden Olduğu Tehlike Neticesine Bakmak Gerektiği/Hakim Kullanılan İfadeler Dolayısıyla Bu Tehlikenin Gerçekleşip Gerçekleşmediğini Dayanak ve Noktalarını Göstermek Suretiyle Belirleyeceği ) • KAMU GÜVENLİĞİ ( Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama – Sanığın Paylaşımı Nedeniyle Kamu Güvenliği Bakımından Açık ve Yakın Tehlikenin Ortaya Çıktığına Dair Delil Yahut Tespit Bulunmadığı Anlaşıldığından Unsurları Yönünden Oluşmayan Suçtan Sanığın Beraatine Karar Verilmesi Gerekirken Mahkemenin “Sosyal Medya Hesabının Herkese Açık Olmasının Kamu Güvenliği Açısından Açık ve Yakın Tehlike Oluşturduğu” Şeklindeki Yetersiz Gerekçeyle Sanığın Mahkumiyetine Karar Verilmesinin Hukuka Aykırı Olduğu ) • SOSYAL MEDYA HESABININ HERKESE AÇIK OLMASI ( Sanığın Paylaşımı Nedeniyle Kamu Güvenliği Bakımından Açık ve Yakın Tehlikenin Ortaya Çıktığına Dair Delil Yahut Tespit Bulunmadığı/Unsurları Yönünden Oluşmayan Suçtan Sanığın Beraatine Karar Verilmesi Gerekirken Mahkemenin “Sosyal Medya Hesabının Herkese Açık Olmasının Kamu Güvenliği Açısından Açık ve Yakın Tehlike Oluşturduğu” Şeklindeki Yetersiz Gerekçeyle Sanığın Mahkumiyetine Karar Verilmesinin Hukuka Aykırılığı – Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama )

YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2023/4043 K. 2025/2161 T. 17.3.2025 • HALKIN BİR KESİMİNİN BENİMSEDİĞİ DİNİ DEĞERLERİ ALENEN AŞAĞILAMA SUÇU ( Sanığın Paylaşımı ve Savunmaları Özü İtibarıyla Değerlendirildiğinde Paylaşımının Halkın Bir Kesiminin Benimsediği Dini Değerleri Aşağılama Niteliğinde Olmadığı İslam Ansiklopedisinde de İzah Edildiği Üzere Şeriat Kavramının Sadece İslam Dinine Özgü Olmadığı Savunmaları Dikkate Alınmadan Mahkumiyetine Karar Verilmesinin Hatalı Olduğu ) • DEVLET OTORİTESİNİ ELEŞTİRME AMACI İLE YAPILAN SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMI ( İslam Ansiklopedisinde de İzah Edildiği Üzere Şeriat Kavramının Sadece İslam Dinine Özgü Olmadığı İslam Şeriatinden Bahsedildiği Gibi Yahudi ve Hristiyan Şeriatından da Bahsedilebildiği Hususu ile Sanığın Dini Değerleri Aşağılama Amacının Olmadığına Devlet Otoritesini Eleştiri Amacıyla Paylaşımı Yaptığına Dair Aksi Kanıtlanamayan Savunmaları da Dikkate Alındığında Unsurları Yönünden Oluşmayan Suçtan Sanığın Beraati Yerine Mahkumiyetine Karar Verilmesinin Hukuka Aykırı Olduğu ) • BASIN VE YAYIN YOLUYLA SUÇ İŞLENMESİ ( Basın ve Yayın Yoluyla Atılı Suçu İşlediği Anlaşılan Sanığın Cezasında 5237 Sayılı Kanun’un 218. Maddesi Gereğince Artırım Yapılması Gerektiği Hususunun Gözetilmemesinin İsabetsiz Olduğu )

YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2022/6352 K. 2025/1644 T. 3.3.2025  HALKIN BİR KESİMİNİN BENİMSEDİĞİ DİNİ DEĞERLERİ ALENEN AŞAĞILAMA SUÇU ( Sanığın Sözleri Hükümet Politikasına Yönelik Rahatsız Edici Kaba Düşünce Açıklaması Niteliğinde Olup Unsurları Yönünden Oluşmayan Suçtan Sanığın Beraatine Hükmedilmesi Gereği ) • HÜKÜMET POLİTİKASINA YÖNELİK RAHATSIZ EDİCİ SÖZLER ( Halkın Bir Kesiminin Benimsediği Dini Değerleri Alenen Aşağılama Suçu – Sanığın Sözlerinin Hükümet Politikasına Yönelik Kaba Düşünce Açıklaması Niteliğinde Olduğu/Unsurları Yönünden Oluşmayan Suçtan Sanığın Beraatine Karar Verilmesi Gerektiği )

YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ E. 2023/16704 K. 2025/3892 T. 3.3.2025 • HAKARET SUÇU ( Sanığın Çeşitli Tarihlerde Facebookta Yaptığı Paylaşımların Tüm İçerikleri Gözetildiğinde Muhatapların Onur Şeref ve Saygınlığını Rencide Edici Boyutta Olmayıp Siyasi ve Ağır Eleştiri Niteliğinde Olduğu Dolayısıyla Hakaret Suçunun Unsurları İtibarıyla Oluşmadığı Gözetilmeden Bu Eylemler Yönünden Sanığın Beraati Yerine Mahkumiyetine Karar Verilmesinin Hatalı Olduğu ) • ZİNCİRLEME SUÇ ( Sanığın 18.12.2013 ve 14.08.2015 Tarihlerinde Mağdurlara Yönelik Paylaşımlarında Hakaret Suçunun Unsurlarının Oluştuğunun Anlaşılması Karşısında Sanık Hakkında Zincirleme Suç Hükümlerinin Uygulanma Koşullarının Bulunmadığı Gözetilmeden 5237 Kanun’un 43/1. Maddesinin Uygulanmasının İsabetsiz Olduğu ) • HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK VEYA AŞAĞILAMA SUÇU ( Sanık Tarafından Yapılan Paylaşımlardaki Sözlerin Eleştiri Niteliğinde Olduğu ve Siyasi Görüş Farklılıklarının Madde Kapsamında Olmadığı Gözetilmeden Sanık Hakkında Mahkûmiyet Kararı Verilmesinin Hukuka Aykırı Olduğu ) • CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU ( Oluşa Göre Sanığın Eylemine Uyan 5237 Sayılı Kanun’un 299. Maddesinde Düzenlenen Cumhurbaşkanına Hakaret Suçundan Kovuşturma Yapılabilmesinin 299/3. Madde ve Fıkrasına Göre Adalet Bakanının İznine Tabi Olduğu Halde Dava Şartı Olan İzin Koşulunun Yerine Getirilmeden Kamu Davası Açılması ve Yargılamaya Devam Edilerek Hüküm Kurulmasının Doğru Olmadığı )

YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2023/3819 K. 2025/1435 T. 24.2.2025 • HALKIN BİR KESİMİNİN BENİMSEDİĞİ DİNİ DEĞERLERİ ALENEN AŞAĞILAMA SUÇU ( Sanığın Yargılamaya Konu Edilen Paylaşımı ile Halkın Çoğunluk Kesimini Oluşturan İnsanların Benimsediği İslam Dininin En Önemli Değerlerinden Olan Peygambere ve Dini Değerlere Yönelik Olarak “Çocuk İstismarcısı” Anlamına Gelen “Pedofili” Kelimesini Kullanarak Aşağılama Kastıyla Hareket Ettiği ve Savunmalarının Suçtan Kurtulmaya Yönelik Olduğu/Sanığın Eylemine Uyan 5237 Sayılı Kanun’un 216/3. ve 218. Maddeleri Uyarınca Cezalandırılması Gerektiği ) • KAMU BARIŞINI BOZMA ( İhbar Tutanakları ile Halkın Büyük Kesimini Oluşturan İnsanların Benimsediği Dini Değerleri Herkese Açık Şekilde Sosyal Medya Hesabından Alenen Aşağılayan Sanığın Eylemi Kamu Barışını Bozmaya Elverişli Olarak Değerlendirildiği/Sanığın Eylemine Uyan 5237 Sayılı Kanun’un 216/3. ve 218. Maddeleri Uyarınca Cezalandırılması Gerektiğinin Gözetilmemesinin Hukuka Aykırı Olduğu ) • BASİT YARGILAMA USULÜ ( Maddi Ceza Hukukuna İlişkin Hükümler İçeren Basit Yargılama Usulünün “Hükme Bağlanmış Dosyalarda” Uygulanmasını Engelleyen 5271 Sayılı Kanun’un Geçici 5/d Bendindeki “Hükme Bağlanmış” İbaresinin Basit Yargılama Usulü Yönünden Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edilmesi Nedeniyle Temyiz Davasına Konu Dosyalarda Lehe Hükümler İçeren 5271 Sayılı Kanun’un 251/3. Maddesinin Uygulanması İmkanının Doğduğu )

YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2022/5727 K. 2025/1437 T. 24.2.2025 • KİŞİNİN HATIRASINA HAKARET SUÇU ( Yorum Yazısını Kendisinin Yazdığını İkrar Eden Sanığın Eyleminin Basın ve Yayın Yoluyla Cinsiyet Bakımından Halkın Bir Kesimini Alenen Aşağılama Suçunu Oluşturduğu – 5237 SK 216/2 ve 218. Maddeleri Uyarınca Cezalandırılması Gerektiğinin Gözetilmemesinin Hukuka Aykrılığı ) • BASIN VE YAYIN YOLUYLA CİNSİYET BAKIMINDAN HALKIN BİR KESİMİNİ ALENEN AŞAĞILAMA SUÇU ( Sanığın Aynı İfadesinin 5237 SK 130/1. Maddesinin Son Cümlesinde Düzenlenen Şehit Yarbayın Hatırasına Alenen Hakaret Suçunu Oluşturduğunun ve Mahkumiyet Kararı Verilmesi Gerektiğinin Gözetilmemesi Nedeniyle Sanık Hakkında Kurulan Hükümler Hukuka Aykırı Olduğu )

YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2004/8-201 K. 2005/30 T. 15.3.2005 • HALKI DİN FARKLILIĞINA DAYANARAK KİN VE DÜŞMANLIĞA ALENEN TAHRİK ETMEK ( Sanığın Gazetedeki Yazısında Kullandığı Kavramların Ayrımcılık Teşkil Edecek Nitelikte Olması – Laiklik Uygulamalarına Yönelik Eleştiri Sınırını Aşan İncitici Hakaret Edici Aşağılayıcı İfadeler Kullanılmasıyla Suçun Oluşacağı/Ayrıca Somut Tehlike Koşulunun Aranmayacağı ) • DİN FARKLILIĞI GÖZETEREK HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA ALENEN TAHRİK ETMEK ( Sanığın Gazetedeki Yazısında Kullandığı Kavramların Ayrımcılık Teşkil Edecek Nitelikte Olması – Laiklik Uygulamalarına Yönelik Eleştiri Sınırını Aşan İncitici Hakaret Edici Aşağılayıcı İfadeler Kullanılmasıyla Suçun Oluşacağı/Ayrıca Somut Tehlike Koşulunun Aranmayacağı ) • İFADE HÜRRİYETİNİN SINIRLARI ( Halkı Din Farkı Gözeterek Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik Etmek Suçu – Şiddet Unsuru İçermese Dahi Eleştiri Sınırlarını Aşan Aşağılayıcı Hakaret Edici ve İncitici Beyanların Kamu Düzeni İçin Tehlike Oluşturduğunun Kabulü Gereği – Gazete Kapatma Cezasının Kaldırılmış Olması/Hüküm Kurulduktan Sonra Sanığın Lehine Getirilen Düzenlemenin Uygulanması Gereği ) • DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLARI ( Halkı Din Farkı Gözeterek Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik Etmek Suçu – Şiddet Unsuru İçermese Dahi Eleştiri Sınırlarını Aşan Aşağılayıcı Hakaret Edici ve İncitici Beyanların Kamu Düzeni İçin Tehlike Oluşturduğunun Kabulü Gereği – Gazete Kapatma Cezasının Kaldırılmış Olması/Hüküm Kurulduktan Sonra Sanığın Lehine Getirilen Düzenlemenin Uygulanması Gereği ) • MEHMET ŞEVKET EYGİ KARARI ( Halkı Din Farklılığı Gözeterek Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik Etmek Suçu – Sanığın Gazetedeki Yazısında Kullandığı Kavramlar Şiddet Unsuru İçermese Bile Eleştiri Sınırlarını Aşan Aşağılayıcı İncitici ve Hakaret Edici Niteliği Nedeniyle Suçun Oluşacağı ) • GAZETE KAPATMA CEZASININ HÜKÜM KURULDUKTAN SONRAKİ KANUN DEĞİŞİKLİĞİYLE KALDIRILMIŞ OLMASI ( Lehe Olan Sonraki Düzenlemelerin Geçmişe Yürütülmesi İlkesi ) • BASIN YOLUYLA HALKI DİN FARKI GÖZETEREK KİN VE DÜŞMANLIĞA ALENEN TAHRİK ETMEK SUÇU ( Şiddet İçermese Bile İncitici ve Hakaret Edici Beyanların Kamu Düzeni İçin Tehlike Olarak Kabulü Gereği – Gazete Kapatma Cezasının Hüküm Kurulduktan Sonra Kaldırılmış Olması/Sanığın Lehine Olan Yeni Düzenlemenin Geçmişe Yürütülmesi)

YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2006/8-179 K. 2007/57 T. 6.3.2007 • HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK ETMEK ( 5271 Sayılı Yasa’nın 250. Maddelerince Oluşturulan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin Görev Alanında Yer Almadığı ) • GÖREVLİ MAHKEME ( Halkı Kin Ve Düşmanlığa Tahrik Etmek – 5271 Sayılı Yasa’nın 250. Maddelerince Oluşturulan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin Görev Alanında Yer Almadığı ) • GÖREVSİZLİK KARARI VERME YASAĞI ( 5271 Sayılı Yasa’nın 252/1-G Hükmü Uyarınca Değişen Suç Vasfı İtibariyle Diğer Mahkemeler Açısından Geçerli Olan Yasağın Özel Görevli Mahkemeler Yönünden Geçerli Olmadığı ) • KAPSAM DIŞI SUÇLAR ( 5190 Sayılı Yasa’nın Geçici 2. Maddesi Uyarınca Kapsama Girmeyen ya da Kapsam Dışı Kalan Suçlar Yönünden Yargılaması Sonuçlanmayan Dosyalar Hakkında Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerince Dosyaların Gönderilmesi Gereği ) • ÜST DERECELİ MAHKEME ( Daha Güvenceli Olduğuna İlişkin İlke Anılan Mahkemenin Özel ve Belli Suçlara Bakmakla Yetkili Kılındığı – Görev Kapsamı Dışındaki Suçların Sanıkları Yönünden Geçerli Sayılmaması Gereği ) • KAMU DÜZENİ İÇİN AÇIK VE YAKIN TEHLİKE NİTELİĞİ ( Sanığın Gazetedeki Yazısında Yer Alan ve Eleştiri Sınırlarını Aşan İncitici Aşağılayıcı ve Hakaret Edici Beyanlar – Din Farkı Gözeterek Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik Etmek Suçu )

YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2007/8-244 K. 2008/92 T. 29.4.2008 • DEVLETİN YARGI ORGANLARINI ALENEN AŞAĞILAMAK ( Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulunda Görevli Sanığın Dava Konusu Raporu Bilimsel Şekilde Ele Alması Bir Kamu Görevi Gereği Olduğundan Suçun Oluşmadığı ) • DÜŞÜNCE AÇIKLAMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KAPSAMI ( Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulunda Görevli Sanığın Raporunun ve Basın Açıklamasının Düşünce Açıklama Özgürlüğü Kapsamında Değerlendirilmesi Gerektiği ) • AZINLIK HAKLARI VE KÜLTÜREL HAKLAR ÇALIŞMA GRUBU RAPORU ( Konunun Bilimsel Şekilde Ele Alınması Bir Kamu Görevi Gereği Hazırlanmış Olması Nedeniyle Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Suçunun Oluşmadığı ) • HAZIRLANAN RAPORUN BİLİMSEL İÇERİK TAŞIMASI ( Kamu Görevi Gereği Hazırlanmış Olması Nedeniyle Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Suçunun Oluşmadığı ) • RAPORUN ŞİDDET ÇAĞRISI İÇERMEMESİ ( Yasada Öngörülen Farklılıkları Yekdiğeri Aleyhine Kin ve Düşmanlığa Sevkedecek ve Kamu Güvenliğine Yönelik Açık ve Yakın Bir Tehlikeyi Ortaya Çıkaracak Şiddet Çağrısını İçermemesi Nedeniyle Beraati Gereği ) • HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK ( Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulunda Görevli Sanığın Dava Konusu Raporu Bilimsel Şekilde Ele Alması Bir Kamu Görevi Gereği Olduğundan Suçun Oluşmadığı )

YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2022/5631 K. 2025/741 T. 3.2.2025 • HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA ALENEN TAHRİK ETME SUÇU ( Bir Teröristin Cenazesini Teslim Almak Üzere Sanığın da İçerisinde Bulunduğu Grup Tarafından Pkk Terör Örgütünü ve Liderini Övücü Sloganlar Atıldığı Yapılan Görüntü İncelemelerine Göre Sanığın Mikrofonu Alarak İslam Dini’nin Emir ve Talimatlarını Kasıtlı Olarak Amacından Saptırarak Konuşma Yaptığı – Sanığın Terör Örgütü Mensubundan Şehit Olarak Bahsederek Bu Kişilere Sahip Çıkılmasını İslam’a Dayanarak Söz Etmesi Şeklindeki Eyleminin 5237 Sayılı Kanun’un 215. Maddesinde Tanımlanan Suçu ve Suçluyu Övme Suçunu Oluşturacağı/Beraat Kararı Verilmesinin Hatalı Olduğu ) • BASİT YARGIKAMA USULÜ ( Maddi Ceza Hukukuna İlişkin Hükümler İçeren Basit Yargılama Usulünün “Hükme Bağlanmış Dosyalarda” Uygulanmasını Engelleyen 5271 Sayılı Kanun’un Geçici 5/D Bendindeki “Hükme Bağlanmış” İbaresinin Basit Yargılama Usulü Yönünden Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edilmesi Nedeniyle Temyiz Davasına Konu Dosyalarda Lehe Hükümler İçeren 5271 Sayılı Kanun’un 251/3. Maddesinin Uygulanması İmkanını Doğduğu – Bu Hususların Mahkemesince Değerlendirilmesinde Zorunluluk Bulunması Nedenleriyle Hükmün Bozulması Gerektiği )

YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2024/420 K. 2025/742 T. 3.2.2025 • HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA ALENEN TAHRİK ETME SUÇU ( Sanığın Davaya Konu Edilen Dört Farklı Tarihli Paylaşımları Nitelikleri İtibarıyla Birbirinden Farklı Olmasına Rağmen Mahkemece Hangi Paylaşımın Hangi Fiili Oluşturduğunu Ayrı Ayrı İrdelenerek Değerlendirilmesi ve Bunun Gerekçeleriyle Birlikte Temyiz Denetimine İmkan Tanıyacak Şekilde Açıklanması Gerekliyken Bu Hususa Uyulmaksızın Tüm Fiillerin Zincirleme Şekilde Tek Bir Suç Oluşturduğu Kabul Edilerek Hükmün Kurulmasının Hukuka Aykırı Olduğu ) • IRK BAKIMINDAN SÖYLEM ( Sanığın Özellikle “Hiçbir Türk Benim Kardeşim Olamaz ve Hiçbir Türk de Kardeş Olarak Görmüyorum Bugün Bu Acılı Günde Bugün Bu Zor Günde Benim Yanımda Sırtımda Durmayan Acılarımızı Paylaşmayan Yas Tutmayan Ortak Olmayan Nasıl Olurda Kardeş Olarak Göreceğim” Şeklindeki Paylaşımı Irk Bakımından Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik Etme Suçunu Oluşturduğu Anlaşıldığından Eylemine Uyan 5237 SK Md.216/1 ve 218. Maddeleri Uyarınca Cezalandırılması Gerektiğinin Gözetilmemesinin Hatalı Olduğu ) • TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ VE EMNİYET TEŞKİLATINI ALENEN AŞAĞILAMAK SUÇU ( Sanığın Paylaşımlarının 5237 SK Md.301 ve Md.43/1 Düzenlenen Zincirleme Şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Emniyet Teşkilatını Alenen Aşağılamak Suçunu Oluşturabileceği Anlaşılmakta ise de Bu Suçtan Muhakemeye Devam Olunabilmesi İçin Md.301/4 Gereğince TC Adalet Bakanlığından Soruşturma İzni Alındıktan Sonra Muhakemeye Devam Olunması Gerektiği Gözetilmeden Suç Vasfında Yanılgıya Düşülerek Karar Verilmesi Nedeniyle Sanık Hakkında Kurulan Hükmün İsabetsiz Olduğu )

YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2022/5458 K. 2024/9428 T. 9.12.2024 • DİNİ DEĞERLERİ ALENEN AŞAĞILAMA SUÇU ( Sanığın Olay ve Olgular Bölümünde Detaylandırılan Herkese Açık Şekilde Yaptığı Paylaşımlarında İslam Dininin En Önemli Değerleri Olan Hz. Allah’ı Peygamberleri Kur’ân-I Kerîm’i ve Melekleri Aşağılaması Hususları Kamu Barışını Bozmaya Elverişli Olduğundan Sanığın 5237 Sayılı Kanun’un 216. Maddesinin Üçüncü Fıkrası ve 218. Maddesi Gereğince Mahkumiyetine Karar Verilmesi Gerektiğinin Gözetilmemesi Nedeniyle Sanık Hakkında Kurulan Hüküm Hukuka Aykırı Olduğu ) • BASİT YARGILAMA USULÜ ( Dini Değerleri Alenen Aşağılama Suçu – Maddi Ceza Hukukuna İlişkin Hükümler İçeren Basit Yargılama Usulünün “Hükme Bağlanmış Dosyalarda” Uygulanmasını Engelleyen 5271 SK Geçici 5. Maddesinin D Bendindeki “Hükme Bağlanmış” İbaresinin Basit Yargılama Usulü Yönünden Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edilmesi Nedeniyle Temyiz Davasına Konu Dosyalarda Lehe Hükümler İçeren 5271 SK 251. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Uygulanması İmkanının Doğması ve Bu Konuda Mahkemesince Yeniden Değerlendirme Yapılması Zorunluluğu ) • TEHLİKE SUÇU ( Yargılama Konusu Halkın Bir Kesiminin Benimsediği Dini Değerleri Alenen Aşağılama Suçu Zarar Suçu Niteliğinde Olmayıp Tehlike Suçu Olduğundan Kamu Barışının Bozulma İhtimali Suçun İşlenmesi İçin Yeterli Olduğu/Sanığın Herkese Açık Şekilde Yaptığı Paylaşımlarında İslam Dininin En Önemli Değerleri Olan Hz. Allah’ı Peygamberleri Kurân-I Kerîm’i ve Melekleri Aşağılaması Hususları Kamu Barışını Bozmaya Elverişli Olduğundan Sanığın 5237 SK Md.216/3 ve Md.218 Gereğince Mahkumiyetine Karar Verilmesi Gerektiği )

YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2022/4933 K. 2024/9426 T. 9.12.2024 • HALKIN BİR KESİMİNİN BENİMSEDİĞİ DİNİ DEĞERLERİ ALENEN AŞAĞILAMA SUÇU ( Temyiz Davasına Konu Dosyalarda Lehe Hükümler İçeren 5271 Sayılı Kanun’un 251. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Uygulanması İmkanının Doğması ve Bu Konuda Mahkemece Yeniden Değerlendirme Yapılması Gerektiği ) • BASİT YARGILAMA USULÜ ( Halkın Bir Kesiminin Benimsediği Dini Değerleri Alenen Aşağılama Suçu – Basit Yargılama Usulünün “Hükme Bağlanmış Dosyalarda” Uygulanmasını Engelleyen 5271 Sayılı Kanun’un Geçici 5. Maddesinin D Bendindeki “Hükme Bağlanmış” İbaresinin Basit Yargılama Usulü Yönünden Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edildiği/Mahkemece 5271 S. Kanun’un 251. Maddesinin 3. Fıkrasının Yeniden Değerlendirilmesi Zorunluluğunun Bozma Gerektirdiği )

YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2022/5284 K. 2024/9429 T. 9.12.2024 • DİNİ DEĞERLERİ ALENEN AŞAĞILAMA SUÇU ( Sanığın Aşamalarda Değişmeyen Savunmaları Yargılamaya Konu Edilen Paylaşımların Yapıldığı Sosyal Medya Hesabının Çalındığına ve Söz Konusu Paylaşımları Kendisinin Yapmadığına İlişkin Olduğundan Gerçeğin Tereddüde Mahal Vermeyecek Şekilde Tespiti İçin Facebook Türkiye Temsilciliğinden Bahse Konu Facebook Hesabının Kim Tarafından Kullanıldığının Hesaba Erişildiğindeki Zaman Bilgisinin ve IP Numarası ile IP Verisinden Kişinin Hangi ISP Olduğunun Sorulması ISP IP ve Zaman Bilgisi ile IPS’de Bulunan Abone Bilgilerinin Temini Gerektiği ) • ISP VE IP BİLGİSİ ( Gerçeğin Tereddüte Mahal Vermeyecek Şekilde Tespiti İçin Facebook Türkiye Temsilciliğinden Bahse Konu Facebook Hesabının Kim Tarafından Kullanıldığının Hesaba Erişildiğindeki Zaman Bilgisinin ve IP Numarası ile IP Verisinden Kişinin Hangi ISP Olduğunun Sorulması ISP IP ve Zaman Bilgisi ile IPS’de Bulunan Abone Bilgilerinin Temini Bunun Mümkün Olmaması Halinde ise Suça Konu Paylaşımların Yapıldığı Telefon Bilgisayarın IP Numarasının Kime Ait Olduğunun Tespit Edilmesi Gerektiği ) • FACEBOOK TÜRKİYE TEMSİLCİĞİ ( Facebook Hesabını Kim Kullandığının Hesaba Erişildiğindeki Zaman Bilgisinin ve Ip Numarası ile Ip Verisinden Kişinin Hangi Isp Olduğunun Sorulması Isp Ip ve Zaman Bilgisi ile Ips’deki Abone Bilgilerinin Temini Mümkün Olmaması Halinde Suça Konu Paylaşımların Yapıldığı Telefon Bilgisayarın Ip Numarasının Kime Ait Olduğunun Suç Tarihinde Kim Tarafından Kullanıldığının İlgili Kurum Şirket ve İnternet Sağlayıcılardan Talep Edilerek Tespit Edilmesi ve Uzman Bilirkişiden Rapor Alınması Gerektiği Gözetilmeden Hüküm Kurulmasının Hukuka Aykırı Olduğu )

YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 2022/5557 K. 2025/19 T. 6.1.2025 • HALKIN BİR KESİMİNİN BENİMSEDİĞİ DİNİ DEĞERLERİ ALENEN AŞAĞILAMA SUÇU ( Paylaşımların Yapıldığı Hesabın Kim Tarafından Kullanıldığının Tespit Edilmesi Gerektiğinde Uzman Bilirkişiden Rapor Alınması Gerektiği ) • SUÇA KONU PAYLAŞIMLARIN YAPILDIĞI HESABIN KİM TARAFINDAN KULLANILDIĞININ TESPİTİ ( Paylaşımların Yapıldığı Sitenin Türkiye Temsilciliğinden Hesabın Kim Tarafından Kullanıldığının Hesaba Erişildiğindeki Zaman Bilgisinin ve IP Numarası İle IP Verisinden Kişinin Kim Olduğunun Sorulması IP ve Zaman Bilgisi İle Abone Bilgilerinin Temini Mümkün Olmaması Halinde İse Paylaşımların Yapıldığı Telefon Bilgisayarın IP Numarasının Kime Ait Olduğunun Suç Tarihinde Kim Tarafından Kullanıldığının İlgili Kurum Şirket ve İnternet Sağlayıcılardan Talep Edilmesi Gereği ) • LEHE KANUNUN UYGULANMASI ( Lehe Hükümler İçeren 5271 Sayılı Kanun’un 251/3. Maddesinin Uygulanması İmkanının Doğmuş Olup Bu Hususun Mahkemesince Değerlendirilmesi Zorunluluğu )

AV. İLTAN EKMEKÇİOĞLU

Menü