İRTİKAP SUÇU (TCK 250 )

 

Madde 250-(1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

1- MADDE GEREKÇESİ:

Madde metninde çeşitli şekillerde gerçekleştirilen irtikâp fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. İrtikâbın varlığı için, kamu görevlisinin kişilerden kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekir. Ancak, bu yarar sağlama olgusu çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Madde metninde bu yararlanma olgusunun gerçekleştiriliş şekilleri göz önünde bulundurularak suç tanımlaması yapılmıştır.

Maddenin birinci fıkrasında icbar suretiyle irtikâp sucu tanımlanmıştır. İcbar suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, bir başkasını kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya icbar etmesi gerekir. Bu icbarın, yürütülen görevin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekir. Ancak, bu icbarın, yağma suçunun oluşumuna neden olan cebir veya tehdit boyutuna varmaması gerekir. Aksi takdirde, gerçekleşen suç, icbar suretiyle irtikâp değil, gasp suçu olur.

İcbar teşkil eden fiillerin etkisinde kalan kişi, hukuka aykırı olduğunu bilmesine rağmen, karşılaşabileceği daha ağır zararların önüne geçebilmek için, bu baskının etkisiyle, kamu görevlisinin şahsına veya gösterdiği üçüncü kişiye bir yarar sağlamaktadır.

Yarar vaadinde bulunulması hâlinde de, kamu görevlisinin tamamlanmış icbar suretiyle irtikâp suçundan dolayı sorumlu tutulması gerekmektedir. Bu durumda aslında icbar suretiyle irtikâp suçu henüz tamamlanmamıştır; ancak, izlenen suç politikası gereğince, failin tamamlanmış sucun cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür.

Maddenin ikinci fıkrasında ikna suretiyle irtikâp suçu tanımlanmıştır. İkna suretiyle irtikâp sucunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, hileli davranışlarla bir kimseyi kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir.

İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hileli davranışların da kişinin yerine getirdiği kamu görevinin sağladığı güven kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir.

İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hilenin icraî veya ihmali davranışla gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikâp, ikna suretiyle irtikâp suçunun sadece bir işleniş şeklinden ibarettir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bu durumda ikna suretiyle irtikâp suçunun cezasında indirim yapılması gerekmektedir.

 

2- KORUNAN HUKUKİ YARAR 

  1. Korunan Yarar

İrtikap suçu, bir yönüyle kamu görevlisinin görevini dürüstlük ve mevzuata uygunluk çerçevesinde yerine getirmesini sağlayan görev disipliniyle yakından ilişkilidir. Böylelikle, kamu hizmetlerinin hukuk sisteminin esaslarına uygun yürütülmesi ve toplumun idareye olan güveninin muhafazası amaçlanmaktadır. Diğer taraftan ise kamu görevlilerinin görevlerinin verdiği güç ve ayrıcalıklardan faydalanarak bireylere zarar vermelerinin önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Bu nedenle irtikap, hukuki açıdan birden fazla menfaati koruyan suçlar arasında yer almaktadır. Başka ifadeyle, irtikap suçu hem kamu yönetiminin itibarını hem de bireylerin menfaatlerini korumaya hizmet etmektedir.

İrtikap suçunun hukuki yapısı ve diğer suç türlerinden farklılıkları,

İrtikap suçu, sadece kamu görevlileri tarafından işlenebilir olması nedeniyle özgü suç niteliği taşımaktadır. Ayrıca, görev, sıfat ya da yetkilerin kötüye kullanımı yoluyla işlendiğinden, özel bir görevi kötüye kullanma suçudur. Bu sebeple TCK’nın 257. maddesi ile 250. maddesi arasında özel-genel norm ilişkisi söz konusudur.

İrtikap suçunun esası, kamu görevlisinin görevi aracılığıyla haksız bir kazanç elde etmesidir. Bu yönüyle rüşvet suçuna benzemektedir. Ancak rüşvet suçunda bir rüşvet anlaşması bulunmalıdır. Dolayısıyla rüşvet suçunda çıkarı sağlayan kişi, görevi gerçekleştiren kişiye çıkar sağladığında eylemin hukuka aykırı olduğunun farkında olarak hareket eder. Başka bir deyişle, rüşvet suçu karşılıklı iştirak suçlarından biridir ve çıkar sağlayan da çıkarı elde eden de suçun failidir. Buna karşın irtikap suçunda memur yine görevinden haksız bir çıkar sağlamaktadır fakat ortada herhangi bir rüşvet anlaşması yoktur. Çıkar sağlayan kişi hukuka aykırı olduğunu bilse de bunu kamu görevlisinin baskısı nedeniyle gerçekleştirmektedir ve bu nedenle mağdur konumundadır. İkna veya hataya düşürülerek gerçekleştirilen irtikap suçlarında ise mağdur, hareketlerinin hukuka uygun olduğu kanısıyla hareket etmektedir. Diğer taraftan, TCK 252. maddesinde rüşvet suçunun hukuka aykırı bir iş için çıkar sağlanmasını içerdiği belirtilmişken, TCK 257/3 maddesinde hukuka uygun işlerde çıkar sağlamanın irtikap veya görevi kötüye kullanma olarak değerlendirileceği ifade edilmiştir. Bu nedenle, irtikap suçunun sadece hukuka uygun işlemler bağlamında gerçekleştiği anlaşılmakta ve rüşvet suçundan net bir biçimde ayrıldığı görülmektedir.

Zimmet suçu da görevle bağlantılı suçlar arasında olup, suçun oluşabilmesi için failin, görev sebebiyle zilyetliğine teslim edilmiş ya da koruma sorumluluğu altında bulunan bir mal üzerinde hukuka aykırı tasarrufta bulunması gerekmektedir. Bu bağlamda zimmet suçunun gerçekleşmesi açısından malın, mevzuata uygun biçimde failin korumasına veya zilyetliğine bırakılması esastır. Buna karşılık irtikap suçunda genellikle fail, henüz menfaat kendisine ulaşmadan önce eyleme geçmekte, mağduru zorlayarak veya ikna ederek harekete geçmektedir. Hatadan yararlanılarak işlenen irtikap suçlarında ise mal, çoğu zaman görev gereği olduğu düşüncesiyle faile teslim edilmektedir; ancak burada malın teslim edilmesi hususu gerçekte mağdurun yanılgısından kaynaklanmaktadır.

Cebri irtikap suçuyla yağma suçu arasında da benzerlikler bulunmaktadır. Yağma suçu TCK’nın 148. maddesinde düzenlenmiş olup, kişinin yaşamına, vücut bütünlüğüne veya cinsel dokunulmazlığına yönelik saldırı tehdidi ya da mal varlığına büyük zarar vereceği tehdidi ile malın teslim edilmesinin sağlanması veya malın alınmasına direnilmesinin engellenmesiyle işlenmektedir. Burada yağma suçundaki tehdit ve cebir unsurlarının, irtikap suçundaki zorlama unsuru ile aynı özellikte olup olmadığı hukuken tartışmalıdır. Belirtmek gerekir ki, yağma suçundaki cebir kavramı, 5237 sayılı TCK düzenlemesi kapsamında mağdur üzerinde fiziki güç ve şiddet uygulanmasını gerektirmektedir. Oysa irtikap suçundaki icbar kavramı manevi anlamda bir zorlama anlamını taşımakta ve tehdit unsurunu içermektedir. Bu açıdan, irtikap suçundaki icbar ile yağma suçundaki cebir öğesinin bazı durumlarda örtüştüğünü söylemek mümkündür. Bu sebeple irtikap ile yağmanın hangi durumlarda ve nasıl birbirinden ayrılacağı önemli bir hukuki sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dolandırıcılık suçu, mal varlığına yönelik suç türlerinden biridir. Bu suçta bireyler çeşitli hile ve aldatıcı yöntemlerle kandırılarak mal varlıkları ele geçirilmeye çalışılır. İrtikap suçunun icbar veya hata yoluyla işlenen türleriyle dolandırıcılık suçunun unsurları birbirleriyle örtüşmez. Ancak ikna yoluyla işlenen irtikap suçunda, failin kullandığı ikna edici davranışlar dolandırıcılığı çağrıştırabilir. Yine de irtikap suçunun bir görev suçu olması, failin mutlaka kamu görevlisi statüsüne sahip bulunması ve korunmak istenen hukuki yararın esas olarak kamu idaresinin işleyişine dair olması, irtikabı dolandırıcılıktan ayıran temel unsurlardır. Bununla birlikte hareket unsurundaki benzerlik sebebiyle, eğer eylemi gerçekleştirenin kamu görevlisi olma şartı ve görev bağlantısı ortadan kalkar ve hile unsuru ortaya çıkarsa, suçun niteliği irtikaptan dolandırıcılığa dönüşebilir.

SUÇUN UNSURLARI:

TCK’nın 250. maddesi kapsamında irtikap suçu üç ayrı şekilde tanımlanmıştır: zorlama (icbar), ikna ve hatadan yararlanma yollarıyla işlenebilen bu suç türleri, her biri ayrı yapıda değerlendirilmekle birlikte ortak bazı niteliklere de sahiptir. Bu ortak noktalar; kamu görevinin sağladığı yetki ve etkinin suistimal edilerek failin kendisine ya da bir başkasına haksız menfaat sağlaması veya böyle bir menfaate ilişkin vaatte bulunmasıdır. Bu bölümde, söz konusu ortak unsurlar incelenmektedir.

  1. Fail

İrtikap suçunun faili yalnızca kamu görevlisi olabilir; kamu görevlisi olmayan kişiler bu suçu işleyemez. TCK’nın 6/c maddesinde belirtilen kamu görevlisi tanımı dikkate alınmalı ve failin bu sıfata sahip olup olmadığı araştırılmalıdır. Bu bağlamda, failin kamu görevlisi olup olmadığı, görev yaptığı kurumdan alınacak bilgiyle belirlenmeli ve buna göre hukuki değerlendirme yapılmalıdır. Şu açıklama konuyu özetlemektedir:

“İrtikap suçu; kamu görevlisinin, görevini ya da unvanını kullanarak bir kişiyi kendisine veya bir başkasına haksız kazanç sağlamaya ya da buna yönelik vaatte bulunmaya zorlama veya ikna yoluyla yönlendirmesiyle oluşur. Bu suçun temel niteliği, bir görev suçu olmasıdır. Dolayısıyla memurun görev alanına giren bir işlem sırasında veya böyle bir işlem yapma yetkisine sahipken menfaat elde etmesi durumunda söz konusu olur. Bu nedenle failin görev ve yetkilerinin bağlı bulunduğu kurumdan sorulması, bu çerçevede hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir. Aksi takdirde eksik inceleme ile verilen karar usule ve yasaya aykırı olacaktır.”

Türk Ceza Kanunu’nun 6/c maddesinde kamu görevlisi kavramı tanımlanmıştır. Bu kitapta daha önce açıklanan şekilde, kamu görevlisi tanımına göre, KİT’lerin icra ettiği işlerin kamu hizmeti niteliği taşıması ve bu kurumlarda görev yapan kişilerin kamu hukuku kurallarına göre hareket etmeleri dikkate alındığında, bu kişilerin de kamu görevlisi olarak kabul edilmeleri gerektiği sonucuna varılır. Ancak, kişinin kamu görevlisi sıfatını usulüne uygun şekilde ve hukuken geçerli biçimde edinmiş olması şarttır. Yasaya aykırı olarak fiilen görev üstlenmiş olmak, fail olarak sorumlu tutulmak için yeterli sayılmaz. Eğer kişi kamu görevlisi statüsünde değilse ve buna rağmen maddede tanımlanan şekilde bir eylemde bulunmuşsa, bu durumda fiil başka bir suç türüne—örneğin dolandırıcılık veya yağma—vücut verebilir.

Öte yandan, suçun işlendiği anda kamu görevlisi olmak yeterlidir; ancak eylemin mutlaka görev sırasında veya kurumda gerçekleştirilmiş olması gerekmez. Kamu görevlisi, görev saatleri dışında ya da tatil günlerinde ve görev yeri dışında da bu suçu işleyebilir. Önemli olan, fiil anında kamu görevlisi sıfatının bulunmasıdır. Görev süresi sonradan sona ermiş olsa dahi, bu durum cezai sorumluluğu ortadan kaldırmaz.

Yargıtay da kamu görevlisinin yetki alanına giren bir işlem bağlamında nüfuzunu veya güven ilişkisini kötüye kullanmasını suçun oluşumu açısından yeterli görmektedir. Ayrıca, suça konu olan işlemin yapılması bakımından failin fiilen yetkili olması da zorunlu değildir. Yargıtay’ın benimsediği görüşe göre, failin göreviyle bağlantılı olarak genel düzenlemeler çerçevesinde o işi yapabilecek konumda bulunması yeterlidir. Örneğin, çevik kuvvette görevli bir polis memurunun, mesai dışında gece vakti bir aracı durdurup arama yapması ve bu esnada menfaat talep etmesi, irtikap suçu kapsamında değerlendirilmektedir.

“…sanığa isnat edilen irtikap suçunun oluşabilmesi için, failin kamu görevlisi olması ve bu unvanı kullanması yeterlidir; dolayısıyla suçun, failin görev ve yetki alanı içinde bulunan bir işle ilgili olma zorunluluğu bulunmaksızın, isnat edilen irtikap fiili yerine görevi kötüye kullanma suçu kapsamında hüküm kurulması hukuka aykırıdır.”

Öte yandan, görev alanı çerçevesinde böyle bir yetkisi bulunmayan Kara Kuvvetleri Komutanlığına bağlı Zırhlı Birliklerde görevli bir astsubayın, trafik kontrolü bahanesiyle bir aracı durdurarak mağdurdan menfaat temin etme girişimi, dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilmiştir.

Buna karşılık, trafik suçları ile ilgili işlem yapma yetkisine sahip olan görevlilerin söz konusu olduğu durumlarda, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun Ek 11. maddesi uyarınca özel bir ceza artırımı öngörülmüştür. Eğer fail, trafik suç ve ceza tutanağını düzenlemekle yükümlü kişilerden biri ise, bu durumda görevli sıfatı nedeniyle verilecek ceza yarı oranında artırılmaktadır. Söz konusu Ek 11. maddeye ilişkin ayrıntılı değerlendirme, ilerleyen bölümlerde rüşvet suçuyla ilgili olarak cezayı ağırlaştıran nedenler başlığı altında ele alınacaktır.

  1. Mağdur

İrtikap suçunun mağduru, haksız menfaatin elde edildiği veya edilmesi hedeflenen kişidir. Bununla birlikte, suç yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kamu düzenini de ilgilendirmektedir. Zira kamu görevlisinin görevini kötüye kullanarak dürüstlük ve mesleki disiplin kurallarına aykırı hareket etmesi, kamu idaresinin saygınlığına zarar vermekte ve bu nedenle kamu kurumu da suçtan zarar gören konumuna düşmektedir.

Suçun ortaya çıkarılması amacıyla kışkırtıcı ajan kullanılması halinde, bu ajanın mağdur sayılıp sayılamayacağı ve ilgili eylemin suç teşkil edip etmeyeceği hususları değerlendirmeye açıktır. Özellikle icbar yöntemiyle işlenen irtikap suçları açısından, delil elde etmek amacıyla ajan kullanımı gündeme gelebilir. Örneğin, belirli bir kamu görevlisinin görevini kötüye kullanarak insanlardan haksız menfaat sağladığına dair şüpheler olsa da bu durum ispatlanamıyorsa, başka bir kamu görevlisinin iş sahibi gibi davranarak faille temasa geçip çıkar sağlamaya teşebbüs etmesi durumunda suçun oluşup oluşmadığı tartışmalıdır. Kanaatimizce, eğer ortada gerçek anlamda yapılması gereken bir kamu hizmeti bulunmuyorsa ve yalnızca yapay bir senaryo yaratılarak failin suç işlemeye yönlendirilmesi sağlanmışsa, irtikap suçunun unsurları oluşmaz. Örneğin, gerçek bir hasta bulunmadığı halde bir kişi, kamu hastanesinde görev yapan bir ortopedi uzmanına başvurarak kardeşinin trafik kazasında bacağının kırıldığını ve acilen ameliyat edilmesi gerektiğini belirtir; doktor da bu müdahale için ücret talep ederse, bu durumda ortada gerçek bir hizmet ilişkisi bulunmadığı için işlenemez suçtan söz edilebilir.

Ancak, gerçek bir hasta mevcutsa ve kendisini hasta yakını olarak tanıtan ajan kamu görevlisinin çıkar talebiyle karşılaşıyorsa, bu durumda suçun unsurlarının oluştuğu kabul edilmelidir. Diğer yandan, mağdurun failin baskısına maruz kalması durumunda, suça dair bilgi vererek kolluk kuvvetlerinin müdahalesini sağlaması ve failin yakalanmasına neden olması halinde de suç tamamlanmış sayılmalıdır. İleride ayrıntılı olarak değinileceği üzere, Yargıtay’ın bazı içtihatlarında bu tür olayların yalnızca teşebbüs aşamasında kaldığı yönünde değerlendirmeler yer almaktadır.

  1. Suça Konu Olan İşin Özelliği

İkna veya hataya düşürme yöntemiyle işlenen irtikap suçlarında mağdur, gerçekleştirdiği ya da taahhüt ettiği menfaat aktarımını yasal çerçevede yapmak zorunda olduğu inancıyla hareket etmektedir. Bu tür durumlarda, mağdur, hukuki bir yükümlülüğü yerine getirdiğini düşünür. İkna suretiyle irtikapta ise kamu görevlisi, yasal dayanağı bulunmayan bir gerekçeyle mağduru ikna ederek bir karşılık elde etmeyi hedefler. Dolayısıyla esasen mevzuata uygun şekilde yapılmakta olan bir iş için gereksiz ve haksız bir menfaat sağlanması söz konusudur.

Buna karşılık, cebir yoluyla işlenen irtikap suçlarında mağdur, verdiği ya da vermeyi kabul ettiği menfaatin görev gereği olmadığını bilmektedir, yani meşru bir zemin söz konusu değildir. Ancak buna rağmen, söz konusu işin kendisi, yani yapılacak işlem, kamu görevlisinin mevzuat gereği yapması gereken bir iş olmalıdır. Örneğin, hak ettiği ehliyet belgesini ödemediği takdirde teslim etmeyeceğini belirten bir trafik şube görevlisi, sınav giriş belgesini mağdur gerekli koşulları sağlamış olmasına rağmen vermeyen bir memur, acil cerrahi müdahale karşılığında ücret isteyen bir kamu hastanesi doktoru ya da evrakları eksiksiz olan bir sürücüyü karakola götürmekle tehdit ederek para talep eden bir polis memuru gibi örneklerde, görev kapsamında yapılması gereken işlem karşılığında haksız bir çıkar sağlanmak istenmekte ve bu durum cebri irtikap suçunu oluşturmaktadır.

Bununla birlikte, kamu görevlisinin göreve aykırı yani meşru olmayan bir iş karşılığında menfaat temin etmesi durumunda, artık irtikaptan değil rüşvet suçundan söz edilmelidir (TCK 252/3). Şayet yapılacak iş kamu düzenine aykırı ise ve mağdur bu hukuka aykırılığı bilerek çıkar sağlamayı kabul ediyorsa, bu durumda hukuki olarak korunmaya değer bir menfaatten yoksun kalma söz konusu olamayacağından, icbar unsuru da oluşmaz ve taraflar arasında bir rüşvet anlaşması bulunduğu kabul edilir. Örneğin, trafik cezası gerektiren bir davranışta bulunan kişinin, hakkında işlem yapılmaması karşılığında menfaat sağlaması ya da herhangi bir sağlık sorunu bulunmayan kişiye sahte rapor verilmesi için menfaat temin edilmesi gibi durumlar rüşvet suçunu oluşturur. Mağdur, bu tür bir durumda baskı gördüğünü iddia ederek irtikap savunması yapsa da, hukuka aykırı bir işlemi yaptırmak üzere baskıya maruz kaldığını ileri sürmesi inandırıcılıktan uzaktır. Ancak, mağdurun hukuki hata içerisinde olması, yani yapılacak işlemin hukuka uygun olduğunu sanarak menfaat temin etmiş olması halinde, eylem irtikap suçu kapsamında değerlendirilebilir. Sonuç olarak, eğer mağdur, hak etmediği bir işlemin yapılması ya da yapılmamasını sağlamak amacıyla kamu görevlisine menfaat sağlıyorsa, bu durum açıkça rüşvet suçuna işaret eder. Buna karşılık, kamu görevlisinin yasal bir işlemi yerine getirmesi karşılığında mağduru zorlayarak menfaat temin etmesi, cebri irtikap suçunu meydana getirir.

Bu doğrultuda karar veren Yargıtay, bir içtihadında, kamu görevlisinin görevini yerine getirmemek adına iş sahibinden menfaat elde etmesi durumunda, icbar veya ikna unsurlarının bulunmadığını ve bu fiilin rüşvet suçunu oluşturduğunu belirtmiştir:

“Oluş ve kabul edilen olgular çerçevesinde, … Vergi Dairesi’nde icra servisinde tahsildar olarak görev yapan sanığın, borçlu mükellefler hakkında haciz ve tahsil işlemleri yürütme yetkisine sahip olduğu, müştekinin de vadesi geçmiş vergi borçlarının bulunduğu, sanığın ise bu işlemleri yapmamak amacıyla müştekiden zaman zaman 500 YTL, 200 YTL, 100 YTL ve ayakkabı gibi çeşitli menfaatler elde ettiği, son olarak 750 YTL talep etmesi üzerine müştekinin kolluk kuvvetlerine başvurarak seri numaraları alınmış 700 YTL’yi teslim etmesi sonucunda sanığın yakalandığı olayda; yapılması gereken işlemlerin icrası yerine, bu işlemleri gerçekleştirmemek için para talep edilmesi ve mağdurun bu durumu bilerek hareket etmesi nedeniyle, olayda irtikap suçuna özgü icbar ya da ikna unsurlarının bulunmadığı, sanığın eyleminin TCK’nın 252/1. maddesinde düzenlenen, görevini yerine getirmemek karşılığında rüşvet alma suçunu oluşturduğu göz ardı edilerek yapılan nitelendirme hatalıdır ve verilen karar hukuka aykırıdır.”

Bununla birlikte, yapılacak iş kamu görevlisinin görev tanımına uygun olmasa dahi, somut olayın özelliklerine göre, görevini ifa etmemekle birlikte ayrıca göreve aykırı birtakım zorluklar çıkararak baskı kuran kamu görevlisinin, bu yolla menfaat temin etmesi durumunda mağdurun irtikap suçunun mağduru olduğu kabul edilmelidir. Zira bu koşullar altında mağdurun görevliye ödeme yapmayı kabul etmesi kendi özgür iradesiyle yapılmış bir rüşvet anlaşması olarak değerlendirilemez. Örneğin, alkollü araç kullandığı için hakkında işlem yapılması gereken kişiye yönelik olarak, görevli trafik polisinin “2.200 TL ver, işlem yapmayayım; aksi halde aracını bağlar, seni de sabaha kadar karakolda tutarım” şeklinde baskı uygulaması, irtikap suçunun icbar unsuru kapsamında değerlendirilmelidir. Gerçekten de, Yargıtay benzer nitelikteki olaylarda bu tür fiillerin irtikap suçunu oluşturduğunu kabul etmektedir.

  1. Nüfuz ve Güvenin Suistimali

Nüfuz ve güven kavramları, 250. maddenin birinci ve ikinci fıkralarında tanımlanan irtikap suçlarıyla doğrudan ilişkilidir. Bu bölümde ise bu kavramlara dair ortak ve genel nitelikteki yönler ele alınmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, kamu görevlisinin yarar sağlama amacıyla kullandığı nüfuz veya güvenin, doğrudan görevle ilgili ve bu görevden kaynaklı olması zorunludur. Başka bir ifadeyle, suçun oluşabilmesi için eylemin, kamu görevinden doğan yetki veya sıfatın kötüye kullanılması yoluyla işlenmiş olması gerekir. Dolayısıyla kamu göreviyle doğrudan bir bağlantısı bulunmayan kişisel etki veya otoritenin kullanılması durumunda irtikap suçu vücut bulmaz.

Görevle bağlantılı nüfuzun ya da kamu güveninin hukuka aykırı biçimde; örneğin mevzuata, idari talimatlara ya da hizmete ilişkin kurallara aykırı şekilde kullanılması hâlinde, bu durum açıkça bir suistimali ifade eder. Failin, yetkili olmadığı halde işlem yapması veya etkide bulunması gibi durumlarda da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Dahası, kamu görevlisi mevzuata uygun bir biçimde hareket ediyor görünse bile, eğer bu yetkisini kişisel ve meşru olmayan bir amaçla kullanıyorsa, yine de nüfuz ve güvenin kötüye kullanıldığı kabul edilmelidir. Bu durum, görevle bağdaşmayan amaçlarla yapılan her türlü eylemi kapsamına almaktadır.

  1. Yarar Temini veya Bu Doğrultuda Vaatte Bulunulması

İrtikap suçunun oluşması açısından, kamu görevlisinin kendisine veya başkasına bir “yarar” sağlaması ya da bu yönde bir vaatte bulunulması şarttır. Bu bağlamda yarar kavramı, yalnızca maddi kazancı değil, aynı zamanda manevi nitelikteki çıkarları da içine alan geniş bir anlam taşımaktadır. Sağlanmak istenen menfaat, ekonomik değeri olan bir mal, para veya maddi olmayan avantajlar şeklinde olabilir. Örneğin, mağdurun doğrudan nakdi ödeme yapması, düşük ücretle veya ücretsiz olarak hizmet sunması, fail lehine birtakım ayrıcalıklar sağlaması gibi durumlar bu kapsamda değerlendirilir. Kamu görevlisinin görev gereği temasta bulunduğu malın hediye edilmesini sağlaması da bu tanımın içine girer. Ayrıca, mağdurun sağlayacağı özel bir hizmet karşılığında dahi olsa, failin bundan bir yarar elde etmesi mümkündür.

Eğer kamu görevlisi, mağduru belli bir hizmeti sunmaya veya borç vermeye zorlamışsa ve bu durum mağdurun iradesini ortadan kaldıracak seviyede ise, o halde failin mağdurdan haksız bir yarar elde ettiği kabul edilmelidir. Buradaki temel kriter, sağlanan ya da vaat edilen yararın, yürürlükteki mevzuat gereği verilmemesi gereken bir menfaat olmasıdır. Fail bu menfaati ya kendisi için ya da üçüncü bir kişi lehine talep etmektedir.

Buna rağmen, kanaatimizce yeni düzenlemede menfaatin haksızlığı açıkça belirtilmemiş olsa da bu durumun, haksızlık unsuruna gerek duyulmadığı anlamına gelmediği düşünülmelidir. Bizim değerlendirmemize göre, menfaatin hem maddi hem manevi anlamda gerçek bir “artı değer” oluşturması gerekir. Dolayısıyla, mağdurun zaten yerine getirmekle yükümlü olduğu bir yükümlülüğü, sadece görevlinin zorlamasıyla ifa etmesi durumunda, bu eylem irtikap suçunun yarar unsurunu oluşturmaz. Fakat failin baskıcı eylemi, hukuka aykırı bir davranış niteliğindedir. Bununla birlikte, failin sadece kendi alacağını tahsil etmek maksadıyla görev yetkisini kullanarak mağdura baskı yapması durumunda, bu davranış irtikap suçunun genel yapısındaki haksızlık derecesinden daha az yoğunlukta olacağından, bu eylemin irtikap kapsamında değil, koşulları oluştuğu takdirde TCK’nın 150/1. maddesinde düzenlenen suç ya da görevi kötüye kullanma fiili kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Yarar sağlama; fiilen bir menfaatin elde edilmesini ifade eder ve “verme” kavramına kıyasla daha kapsamlı bir anlama sahiptir. Bu durum yalnızca mağdurdan para ya da mal alınmasıyla sınırlı değildir; aynı zamanda bir hizmetin veya işin yaptırılmasını da kapsar. Örneğin, fail tarafından zorlanan mağdurun, karşılık beklemeksizin failin evinde boya yapması ya da aracını onarması gibi durumlar bu kapsama girer. Ancak çoğu durumda suç, doğrudan yararın elde edilmesi biçiminde değil, bir yarar vaadinin alınması şeklinde ortaya çıkar. Yine de bazı hallerde, fail mağdura, vaat edilen menfaati elde etmeden suça konu işi yapmayacağını bildirir ve vaat edilen menfaati temin ettikten sonra görevi ifa ederse, bu durumda suç “yarar sağlama” şeklinde gerçekleşmiş kabul edilir.

Şu da belirtilmelidir ki, suçun oluşabilmesi için mağdurun işinin fiilen gerçekleştirilmiş olması şart değildir. Esas olan, kamu görevlisinin görevinden doğan güven ya da nüfuzu istismar ederek mağdurdan menfaat temin etmesi veya bu yönde bir taahhüt almasıdır. Fail, sağladığı yarara rağmen mağdurun işini daha sonra çıkan hukuki bir engel sebebiyle yapmasa ya da iş normal usuller çerçevesinde gerçekleşse dahi, irtikap suçu meydana gelmiş olur.

Yarar vaadinde bulunulması ise, mağdurun faile belirli bir konuda menfaat sağlama yönünde söz vermesi anlamına gelir. Bu bağlamda, menfaatin niteliği ne olursa olsun, mağdurun bunu sağlama yönünde bir taahhütte bulunması suçun oluşması için yeterlidir. Failin, bu vaadi fiilen gerçekleştirmemesi veya herhangi bir menfaatin henüz kendisine ulaşmamış olması durumu değiştirmez. Yani, failin isteği üzerine mağdurun gerçekleştirdiği vaatte bulunma eylemiyle suç tamamlanmış olur. Bu nedenle, yararın fiilen sağlanması, suçun tamamlanması için zorunlu değildir. Mağdur vaadini yerine getirmemiş olsa bile, bu durum suçun teşebbüs aşamasında kaldığı anlamına gelmez; suç tamamlanmış kabul edilir. Ayrıca vaadin belli bir biçimde yapılması da gerekli değildir. Taahhüt, yazılı şekilde olabileceği gibi sözlü olarak da ifade edilebilir.

6. Yararın Fail veya Üçüncü Bir Kişi Lehine Sağlanması

İrtikap suçunun gerçekleşebilmesi için sağlanan veya vaat edilen menfaatin, failin bizzat kendisine ya da bir başkasına yönelik olması gerekmektedir. Yani yararın doğrudan failin şahsına yönelmesi şart değildir; üçüncü kişiler lehine sağlanan çıkarlar da suçu meydana getirir. Bu üçüncü kişi hem gerçek hem de tüzel kişi olabilir. Örneğin failin bir aile üyesine, bir şirkete, bir sivil toplum kuruluşuna ya da bir siyasi partiye menfaat sağlaması veya bu yönde bir vaatte bulunulması halinde de irtikap suçunun unsurları oluşur.

Sağlanan yararın kamu kurumu lehine olması halinde ise suçun oluşup oluşmayacağı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre, eğer elde edilen menfaat doğrudan kamu idaresinin bütçesine giriyorsa, bu durumda irtikap suçu meydana gelmez; ancak fail hakkında görevi kötüye kullanma suçundan işlem yapılabilir. Bu görüş daha çok, kamu idaresinin yararına bir işlemde kamu görevlisinin kişisel menfaati bulunmadığı varsayımına dayanmaktadır.

Buna karşılık bir diğer görüş, bu yaklaşıma karşı çıkmakta ve devletin üstün konumunu esas alan eski anlayışların yansıması olarak değerlendirmektedir. Bu görüşe göre, bireyler kamu hizmetlerine yönelik mali katkılarda ancak açık yasal düzenlemelerle zorunlu tutulabilir. Kanuni dayanak olmaksızın sağlanan herhangi bir menfaatin, ister kamu kurumu lehine olsun isterse özel kişi lehine, irtikap suçunu oluşturduğu ileri sürülmektedir.

HAREKET BİÇİMİNE GÖRE İRTİKAP SUÇUNUN FARKLI GÖRÜNÜMLERİ

İcbar Yoluyla İrtikap Suçu

Kamu görevlisinin, görevinden kaynaklanan etkisini kötüye kullanarak bir kişiyi kendisine ya da başkasına menfaat sağlamaya veya bu doğrultuda vaatte bulunmaya zorlaması hâlinde, TCK 250/1. madde kapsamında cezalandırılması söz konusudur.

Bu suçun temel hareket unsurunu, görevle bağlantılı etki ve yetkinin suistimali suretiyle mağdurun bir yarar sağlamaya ya da bu yönde taahhütte bulunmaya mecbur bırakılması oluşturur.

Görevin Sağladığı Etkinin Kötüye Kullanımı

İcbar yoluyla irtikap suçunun oluşması için kamu görevinden doğan etkinin haksız biçimde kullanılması gereklidir. Nüfuz kavramı, kelime anlamı itibariyle “etkileme gücü”, “sözü geçerlik” gibi anlamlara gelir.

Yasa koyucu bu suç türünde, doğrudan görevi kötüye kullanma değil, görevin sağladığı nüfuzun suistimali unsuruna yer vermiştir. Görevi kötüye kullanma doğrudan yetki alanı içinde bir fiilin icrasını zorunlu kılar. Oysa nüfuzun kötüye kullanılması, görev kapsamındaki fiilleri olduğu kadar, görevle ilişkilendirilen etki alanını da içerir. Bu durum zaman zaman unvanın kötüye kullanılmasını da kapsayabilir. Ancak, kamu görevlisinin yalnızca sıfatını öne sürerek hareket etmesi yeterli olmayıp, bu sıfatın kullanılacağı işin görevle bağlantılı olması gereklidir.

Kamu görevlisinin görevinden kaynaklanan yetki ve olanaklar sayesinde sahip olduğu maddi ya da manevi güç, nüfuzun içeriğini oluşturur. Fail bu avantajları kötüye kullanarak mağdura baskı yapar ve kendisi ya da üçüncü bir şahıs adına yarar temin etmeye yönelir. Örneğin, gerekli tüm şartlar sağlanmasına rağmen işlemin uzatılması, takdir yetkisinin mağdur aleyhine kullanılacağı tehdidi, ya da kamu gücünün haksız şekilde işletileceği yönündeki ima, çıkar sağlamaya yönelik zemin hazırlayan eylemler arasında yer alabilir.

Yasa, görevin değil, görevin sağladığı etkinin kötüye kullanılmasını suçun unsuru olarak belirlediğinden, menfaat temin edilen işin doğrudan failin görev alanında olması aranmamaktadır. Ayrıca, failin eylemi görev yaptığı yerde veya mesai saatinde gerçekleşmiş olmasa bile suç oluşabilir. Örneğin Yargıtay, yıllık izindeyken görev yeri dışında çıkar sağlamak amacıyla baskı uygulayan bir kamu görevlisinin fiilini cebri irtikap olarak değerlendirmiştir. Ancak mağdura yapılacak işin, failin görev tanımı içerisinde genel olarak yer alması gerekir. Aksi takdirde, örneğin görev alanı dışında bir konuda menfaat temin edilmeye çalışılması hâlinde, eylem irtikap suçu değil, TCK 255. maddesindeki nüfuz ticareti ya da belirli durumlarda dolandırıcılık olarak değerlendirilmelidir.

Örneğin, resmi görevli olmayan bir askerin yol denetimi yaparak sürücülerden menfaat sağlaması durumunda, kamu gücünü kullanma yetkisi bulunmadığından, cebir varsa yağma, yoksa dolandırıcılık ya da görevi kötüye kullanma suçları gündeme gelebilir. Ancak failin görev alanına giren bir konuda, o an için yetkili olmasa da işi görev kapsamındaymış gibi göstererek çıkar sağlaması hâlinde de irtikap suçunun koşulları oluşabilir. Nitekim bir orman muhafaza memurunun, orman sınırları dışında kesilen odunları bahane ederek mağdura tutanak tehdidiyle menfaat sağlaması buna örnek teşkil etmektedir.

  1. İcbar Unsuru

İcbar kelimesi sözlük anlamıyla, bir kişiyi iradesine aykırı olarak davranmaya zorlama ya da mecbur bırakma anlamına gelir. Hukuki bağlamda ise icbar, mağdurun manevi baskı altına alınarak, rızası hilafına bir menfaat sağlamaya yönlendirilmesi anlamını taşır.

Bu çerçevede, mağdurun özgür iradesini doğrudan veya dolaylı biçimde etkisiz hale getirebilecek her türlü psikolojik baskı veya zorlama davranışı icbar kapsamında değerlendirilebilir. Ancak burada belirtilmelidir ki, fiziksel güç kullanımı yani cebir, bu suçun kapsamı dışında tutulmuştur. Çünkü hem önceki 765 sayılı Kanun’da hem de yürürlükteki 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda cebir kavramı, doğrudan fiziki şiddet anlamında ele alınmakta ve TCK 108. maddesinde bu anlam açıkça vurgulanmaktadır. Bu nedenle, cebir içeren bir eylem icbar olarak değil, başka suç tipleri kapsamında değerlendirilir.

5237 sayılı TCK’nın 250. maddesinin gerekçesinde de açıkça ifade edildiği üzere, irtikap suçunda icbarın fiziksel zorlamayı değil, manevi baskıyı içermesi gerekmektedir. Ancak bu manevi baskı da yağma suçunu oluşturacak şiddetli bir tehdit seviyesinde olmamalıdır. Zira bu ölçüde bir tehdit, TCK’nın 148. maddesi kapsamına girerek yağma suçunu meydana getirir. Önceki yasa döneminde de Yargıtay, icbar kavramını tehditten ayırarak, daha çok tehdit eşiğine ulaşmayan bir baskı ve zorlamayı ifade ettiğini belirtmiştir. Aynı yaklaşım günümüzde de geçerlidir. Nitekim Yargıtay kararlarında “tehdit” kelimesi yerine genellikle “tehdit edici davranış” gibi daha yumuşak ifadeler tercih edilmiştir. Bu da, tehdit seviyesindeki baskılarla icbarı birbirinden ayırma yönündeki yargısal yaklaşımı ortaya koymaktadır.

Bu bağlamda örneğin, kendilerini mali polis olarak tanıtıp, kelepçe takmakla tehdit ederek bir iş insanını toplum önünde küçük düşüreceklerini ifade eden ve bu sırada silah göstererek korku yaratan kişilerin, iş yerinden para almaları durumunda Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu fiili TCK 148. maddesi kapsamında yağma olarak değerlendirmiştir.

İcbarın belirli bir yoğunlukta olması şart olmakla birlikte, kaçınılması mutlak biçimde imkânsız bir baskı olması gerekmez. Yeterli olan, mağdurun özgür karar alma yetisini ciddi biçimde etkileyen bir zorlamanın varlığıdır. Diğer bir ifadeyle, mağdur kolaylıkla bu baskıdan kurtulabilir durumda olmamalıdır. Eğer mağdur, görevlinin davranışları nedeniyle işinin gecikeceğine ya da hiç yapılmayacağına dair ciddi bir kanaate kapılıyor ve bu nedenle bir menfaat temin ediyorsa, icbar suretiyle irtikap suçu gerçekleşmiş olur. Bu durum, mağdurun kamu işleyişi ve failin sergilediği davranışlar karşısında, ağır sonuçlarla karşılaşmamak adına menfaat sağlamayı tercih ettiği bir psikolojik zorlanma durumudur.

Bu değerlendirme yapılırken, kamu kurumunun işleyiş yapısı, uygulanacak işlemin türü, mevzuat hükümleri ve hayatın olağan akışı gibi unsurlar birlikte göz önüne alınmalıdır. Mağdurun kişisel korkuları nedeniyle objektif olarak icbar derecesine ulaşmayan bir davranışı yoğun baskı olarak algılaması, söz konusu fiili icbar kapsamına sokmaz. Öte yandan failin karakterinden kaynaklı bir etki mağduru iradesiz bırakmış olsa da, davranışlar icbar niteliği taşıyorsa suç oluşmuş kabul edilir. Ancak uygulanan baskı sadece yönlendirme veya ima düzeyindeyse ve objektif anlamda zorlama teşkil etmiyorsa, bu durumda TCK’nın 257/3. maddesinde tanımlanan görevi kötüye kullanma suçu gündeme gelebilecektir.

Ayrıca, mağdurun işinin yapılması için gerek fiili durum gereği (örneğin acil bir ameliyat ihtiyacı gibi) gerekse de mevzuat çerçevesinde belirli bir süre kısıtlaması bulunmamakla birlikte, yalnızca işlemin hemen gerçekleşmesini temin etmek amacıyla kamu görevlisinin menfaat talebini kabul etmesi hâlinde, bu durumda icbar unsurunun oluşmadığı ve eylemin TCK’nın 257/3. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

İcbar yoluyla irtikap suçunda mağdur, sağladığı menfaatin hukuka aykırı olduğunu bilmektedir; ancak failin göreviyle ilgili etkisini baskı aracı olarak kullanması sonucu bu durumu kabullenmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, mağdurun sağladığı menfaatin hukuka aykırı olduğunu bilmesinin yeterli olduğudur. Suçun oluşabilmesi için mağdurun bu menfaati sağlama yönünde özel bir istek taşıması gerekmez. Dolayısıyla, failin zorlaması sonucunda mağdurun sırf onu yakalatmak amacıyla menfaat sağlamayı veya vaat etmeyi kabul etmesi hâlinde de suç oluşmuş sayılmalıdır.

Failin hareketlerinin icbar niteliği taşımasına rağmen mağdur üzerinde fiilen bir baskı oluşturamaması ya da mağdurun failin önerisine olumlu yanıt vermesinin sadece failin suçüstü yakalanması amacı taşıması durumunda suç oluşur mu? Yargıtay’ın önceki kararlarında bu gibi hallerde, mağdurun üzerinde manevi baskı oluşmadığı gerekçesiyle suçun oluşmadığı yönünde değerlendirmeler yapılmıştır. Ancak kanaatimizce, failin objektif olarak icbar oluşturmaya elverişli hareketlerde bulunması ve bu eylemler mağdur üzerinde etkili olabilecek nitelikte olsa dahi, mağdurun karakteri gereği bu baskıdan etkilenmeyip menfaat sağlamayı reddetmesi veya hiç vaatte bulunmaması durumunda, fiilin teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmelidir.

Buna benzer şekilde, failin baskısı karşısında mağdurun onu ele vermek niyetiyle menfaat sağlamayı kabul etmesi veya bu yönde söz vermesi halinde de suçun tamamlandığı kabul edilmelidir. Ayrıca, zorlamaya maruz kalan kişinin illaki şahsen zarar gören kimse olması gerekmez. Mağdurun temsilcisi ya da komisyoncu gibi parayı doğrudan ödemeyen kişiler üzerinde de baskı kurulabilir. Yargıtay da bu görüş doğrultusunda karar vermiş ve mağdur olmayan üçüncü kişilere yöneltilen icbar eylemlerini de irtikap suçunun kapsamı içinde değerlendirmiştir.

İkna Yoluyla İrtikap Suçu

Bu suç tipi, kamu görevlisinin görevinden kaynaklanan güvenin istismarı suretiyle ve mağduru ikna ederek menfaat temin etmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu suç biçiminin doğru anlaşılabilmesi için “görevin sağladığı güvenin suistimali” ile “ikna” kavramlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Görevin Sağladığı Güvenin Suistimali

Kamu görevlileri, devlet adına hareket eden ve görevlerini yasa ve diğer düzenlemelere uygun şekilde yerine getirmekle yükümlü kişilerdir. Vatandaşlar ise kamu görevlilerinin yasal yetkilerini usule uygun biçimde kullanacaklarına dair bir güven ve beklenti içerisindedir. Eğer kamu görevlisi bu güven ortamını istismar ederek mağdurun iradesini yanıltmak suretiyle kendisine ya da bir başkasına çıkar sağlarsa, bu durumda TCK’nın 250. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen ikna yoluyla irtikap suçu meydana gelir. Aynı şekilde, mağdurun hatalı bir değerlendirmesi veya ihmalinden faydalanan failin eylemi, üçüncü fıkrada belirtilen suça vücut verir ve bu da görevle ilintili güvenin kötüye kullanılmasına dayanmaktadır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, güvenin kaynağının şahsi değil, görevle ilgili olması gerektiğidir. Başka bir deyişle, failin kişisel itibarı değil, kamu görevi nedeniyle kendisine duyulan güvenin istismarı söz konusudur. Aksi hâlde eylem, genel güvenin kötüye kullanılması suçları kapsamında değerlendirilir.

İkna yoluyla irtikap suçunda, kamu görevlisi kendisine duyulan görev temelli güveni istismar ederek mağduru ikna eder ve bu yolla maddi ya da manevi menfaat sağlar. Bu çerçevede, örneğin herhangi bir ücret ya da harç alınması gerekmeyen bir işlem için kamu görevlisinin mağdura ödeme yapılması gerektiğini söyleyerek menfaat elde etmesi ya da ödenmesi gereken tutarı olduğundan yüksek göstererek fazla ödeme temin etmesi gibi eylemler, ikna suretiyle irtikap suçunun kapsamına girer.

Toplumda genel olarak kamu görevlilerine karşı bir güven algısı mevcuttur. Fail, bu algıyı manipüle ederek mağduru yanıltıcı beyan ve tutumlarla yönlendirmekte, böylece onun iradesini menfaat sağlayacak şekilde yönlendirmektedir. Bu nedenle, bu suç türünde nüfuzun kötüye kullanımından ziyade, görevle bağlantılı güven ilişkisinin kötüye kullanılması hukuka aykırı bulunmakta ve cezalandırılmaktadır.

  2.  İkna Unsuru

İkna, mağdurun, bir kamu göreviyle ilgili olarak gerçekte yükümlü olmadığı bir menfaati sağlama konusunda inandırılmasıdır. Başka bir ifadeyle, kamu görevlisi sıfatıyla hareket eden fail, görevinden kaynaklanan güven ilişkisini kullanarak, mağduru yanıltıcı eylemlerle kendisine veya başkasına yarar sağlamaya ikna etmektedir. Buradaki esas, mağdurun aslında yerine getirmesi gerekmeyen bir edimi, yerine getirmesi gerektiğine inanmasıdır. Bu yönüyle failin eylemi dolandırıcılıkla benzerlik gösterse de, failin kamu görevlisi olması ve kamu görevinden doğan güvenin istismar edilmesi nedeniyle ayrı bir suç tipi olarak karşımıza çıkar.

İkna suretiyle irtikapta mağdur, işlemin gereği olarak hukuka uygun bir ödeme yaptığını sanmakta, bu kanaatle hareket etmektedir. Elde edilen menfaat, failin kendisine ya da üçüncü bir kişiye sağlanabilir. Örneğin tapu işlemleri sırasında harç adı altında gerçekte istenmemesi gereken 30000 TL’nin talep edilmesi gibi durumlar bu suçun örneğidir. Buna karşılık, failin mağdura yönelik olarak “ödeme yapmazsan ameliyat yapılmaz” veya “ceza kesmemem için para vermelisin” gibi tehdit içerikli beyanlarda bulunması hâlinde, durum artık ikna değil, cebri irtikap suçunu gündeme getirmektedir.

Görüldüğü üzere, ikna yöntemiyle işlenen irtikap suçunda mağdur, failin yanıltıcı söz ve davranışları sonucu, görevle ilgili bir işin yapılabilmesi için edimde bulunması gerektiği inancına kapılmaktadır. Nitekim Yargıtay bir kararında, Kütahya Defterdarlığı’nda görev yapan kamu görevlilerinin taşınmaz satışları sonrası ödenmesi gereken vergi miktarlarını olduğundan fazla göstererek toplam 750.000 tutarında haksız menfaat elde etmeleri olayında, bu eylemi ikna suretiyle irtikap suçu kapsamında değerlendirmiştir.

Bu bağlamda, ikna yoluyla irtikap suçu, dolandırıcılık suçu ile karıştırılabilse de; aralarındaki temel fark, irtikap suçunun yalnızca kamu görevlileri tarafından, görevin sağladığı güvenin istismarı yoluyla işlenebiliyor olmasıdır. Oysa dolandırıcılık suçunda herkes fail olabilir ve kamu göreviyle ilişkili olma zorunluluğu yoktur. Ayrıca ikna yoluyla irtikapta, mağdur sağladığı menfaatin haksız olduğunu bilmez; failin hileli anlatımları onu hukuka uygun bir işlem yaptığına inandırır. Buna karşın, mağdur eylemin hukuka aykırı olduğunu bilerek hareket ederse, bu durumda ikna unsuru ortadan kalkar ve olay cebri irtikap ya da genel olarak görevi kötüye kullanma suçu kapsamında değerlendirilir.

Örneğin bir kararda, mağdurların talep edilen paranın meşru olmadığını bildikleri, aynı zamanda sanıkların baskı düzeyindeki bir zorlama sergilemedikleri belirtilmiş; dolayısıyla cebri irtikap suçunun unsurlarının bulunmadığı, failin eyleminin TCK’nın 240. maddesi çerçevesinde görevi kötüye kullanma suçu oluşturduğu ifade edilmiştir.

Fail, mağduru ikna etmek amacıyla, mevzuata aykırı bilgiler verebilir, sahte belgeler gösterebilir veya manipülatif söylemlerde bulunabilir. Ancak mağdurun bu bilgilere inanarak bir menfaat sağlaması gerekir. Yalnızca telkin ya da öneri niteliğindeki açıklamalarla sağlanan menfaatler, ikna suretiyle irtikap suçu kapsamında değerlendirilmez. Aynı şekilde, ödenmesi gerekenden fazla bir tutarın kamu görevlisinin iknası sonucu ödenmesi de bu suçu oluşturur.

Hatadan Yararlanmak Suretiyle İşlenen İrtikap Suçu

TCK’nın 250. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen bu suç türünde de, esasen görevin sağladığı güvenin kötüye kullanılması söz konusudur. Zaten fıkrada geçen “ikinci fıkrada tanımlanan suç” ifadesi, bu bağlantıyı açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla güvenin istismarı çerçevesinde daha önce yapılan açıklamalar, bu suç türü için de geçerlidir.

Bu suçun ayırt edici özelliği, failin herhangi bir ikna ya da zorlama (icbar) niteliğinde davranışta bulunmaksızın, mağdurun yanılgı, bilgi eksikliği, dalgınlık veya benzeri hatalı bir davranışından yararlanarak menfaat elde etmesidir. Bu yönüyle suç, failin aktif bir hareketi olmadan, mağdurun iradesinin kendiliğinden bozulması üzerinden şekillenir.

Mağdurun hatası, ödeme yükümlülüğü olduğu inancı, ödenmesi gereken miktarın yanlış hesaplanması ya da kamu görevlisinin bu ödemeyi kabul etmeye yetkili olup olmadığı gibi konularla ilgili olabilir. Kanun gerekçesinde de belirtildiği üzere, ikna suretiyle işlenen irtikap suçunda hile unsurunun ihmal yoluyla gerçekleştirilmesi hâlinde üçüncü fıkra hükmü uygulanacaktır. Yani fail, mağdurun yanılgısından bilerek yararlanmakta, ancak bu hataya doğrudan sebep olmamaktadır.

Başka bir deyişle, mağdurun hatalı algısı failin hiçbir doğrudan yönlendirmesi olmaksızın oluşmalı ve fail bu yanılgıya müdahale etmeyip sessiz kalarak menfaat sağlamalıdır. Örneğin, mağdurun yapılacak işlem için aslında herhangi bir ödeme gerekmemesine rağmen kendiliğinden bir miktar ödeme teklif etmesi ve failin bu parayı alması, hatadan yararlanmak suretiyle irtikap suçunu oluşturur. Aynı şekilde, bir işlemin gerektirdiği ödemeyi yanlış hesaplayıp fazla ödeme yapan mağdurun verdiği fazla miktarı görevli açıklamadan kabul ederse, suç bu kapsamda değerlendirilir.

Ancak eğer fail, mağdurun içinde bulunduğu hatayı fark ederek, bu durumu aktif bir şekilde yönlendirme yoluna gider veya hatayı menfaati doğrultusunda artırmak amacıyla bir eylemde bulunursa, artık ikna yoluyla işlenmiş irtikap suçu gündeme gelir. Örneğin, mağdurun “masraf ödememiz gerekiyor mu?” sorusuna “evet, 100 TL ödemelisiniz” diyerek gerçekte olmayan bir bedel talep eden failin davranışı, artık aktif yönlendirme içerdiğinden, ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturur.

Hatadan yararlanılarak işlenen irtikapta, mağdur hatalı bir şekilde bir menfaati sağlamaktadır. Bu hatanın “verme” yönünde olması gerekir; yani mağdur fazladan ödeme yapmış olmalıdır. Eğer durum tersine gelişip fail, görevli olduğu hâlde bilinçli olarak eksik ödeme yaparsa ve mağdur bunu fark etmeyip normal kabul ederse, bu durumda söz konusu olan fiil irtikap değil, zimmet suçunu oluşturur. Örneğin, veznedar olan failin, yapılması gereken ödemeyi eksik vererek farkı kendine alması, hatadan yararlanma değil, açıkça zimmet suçudur.

MANEVİ UNSUR

İrtikap suçu, yalnızca kastla işlenebilen bir suç olup, taksirle gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Failin, kamu görevinin sağladığı güven veya nüfuzu kötüye kullanarak ya da mağdurun hatasından yararlanmak suretiyle menfaat temin etmeyi ya da bu yönde vaatte bulunmayı bilinçli bir şekilde istemesi gerekmektedir. Bu çerçevede, suçun manevi unsuru, doğrudan kastla işlenme özelliği taşımaktadır. Failin amacı, haksız bir çıkar elde etmektir. Ancak bazı görüşler, özellikle ikna yoluyla işlenen irtikapta olası kast ihtimalinin bulunabileceğini ve bu nedenle menfaatin bilerek kabul edilmesi halinde, failin “yardım eden” sıfatıyla sorumlu tutulabileceğini ileri sürmektedir.

Teşebbüs

Kanunda öngörülen hukuki sonuç, bir menfaatin fiilen sağlanması veya bu yönde bir taahhüdün alınmasıdır. Suç, bu unsurların gerçekleşmesiyle tamamlanmış sayılır. Eğer menfaat hemen temin edilmişse, fiilin işlendiği ve tamamlandığı an aynı zamana denk gelir. Ancak yalnızca menfaat vaadi söz konusuysa, suç vaadin gerçekleştiği anda oluşur; fiilen menfaatin sonradan sağlanması, suçun tamamlanma anını değiştirmez. Bu bağlamda, menfaatin sonradan verilmesi fiilin sonuç kısmını oluşturur ve suçu sona erdirir. Yani suç vaad anında tamamlanmakta, menfaatin verilmesiyle ise sona ermektedir.

Bu suç, sonucunun fiille birleştiği bir yapı arz etmekle birlikte, eylemin niteliğine göre –örneğin icbar veya ikna süreçlerinin aşamalı şekilde gerçekleşmesi ya da hatadan yararlanma davranışının bölünebilir olması durumunda– teşebbüs mümkün olabilmektedir. Bazı görüşler bu ayrımlara girmeksizin de, suçun teşebbüse elverişli olduğu kanaatindedir.

Yargıtay da irtikap suçunun teşebbüs aşamasında kalabileceğini kabul etmektedir. Özellikle menfaat vaadinin failin baskısıyla değil de, mağdurun onu ele vermek amacıyla göstermelik olarak yaptığı durumlarda, vaadin gerçek iradeyi yansıtmadığı gerekçesiyle suçun teşebbüs aşamasında kaldığı değerlendirilmektedir. Örneğin;

“Yoğun baskı altında mağdur herhangi bir vaatte bulunmamış, aksine, şüphe çekmemek adına pazarlık ediyormuş gibi davranarak durumu Cumhuriyet Savcılığı’na bildirmiş, verilen talimat uyarınca belirlenen miktarlarda nakit ve çek teslim edildikten sonra fail yakalanmıştır. Bu durumda, cebri irtikap suçunun tamamlanmadığı, teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmelidir.”

Bununla birlikte, irtikap suçunun oluşması için, rüşvette olduğu gibi tarafların iradesinin örtüşmesine (rüşvet anlaşmasına) gerek bulunmamaktadır. Mağdur, baskı sonucu hem yasal hakkını korumak hem de failin suçüstü yakalanmasını sağlamak amacıyla görünürde bir menfaat sağlamayı kabul etmişse dahi, bu durumda suçun tamamlandığı kabul edilir. Zira bu tür suçlar genellikle ancak mağdurun iş birliği ve ihbarı sayesinde tespit edilebildiğinden, bu tip fiillerin teşebbüs kapsamında değerlendirilmesi, hem kanun koyucunun iradesiyle hem de suçla etkin mücadele ilkesiyle bağdaşmaz.

Diğer yandan, failin yarar temin etmeye yönelik iradesini açıkça ortaya koyduğu, fakat mağdurun bu teklifi kabul etmediği hallerde suçun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmektedir. Örneğin;

“İstirahatli olduğu gece, görevli olmayan bir polis memurunun taksi şoförünü durdurarak, evrakları isteyip sonra tenha bir yere götürdüğü, belli bir meblağ karşılığında serbest bırakacağını söylediği ve belgeleri ancak para verilirse teslim edeceğini belirttiği hâlde, mağdurun şikâyeti üzerine işlem yapıldığı olayda, sanığın memur sıfatını kullanarak eylemi gerçekleştirmesi göz önünde bulundurulduğunda, yapılan işin görev tanımı içinde yer alıp almadığına bakılmaksızın, irtikap suçuna teşebbüs olduğu ve görevi kötüye kullanma kapsamında değerlendirmenin hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir.”

Suçların İçtiması

Aynı mağdura yönelik olarak, suç işleme iradesi doğrultusunda ve farklı zaman dilimlerinde birden fazla eylem gerçekleştirilirse, bu durum 5237 sayılı TCK 43/1. maddesi kapsamında değerlendirilir ve tek bir suç sayılır; ancak verilecek ceza bu çerçevede artırılır.

Birden fazla kişiye karşı suç işlendiği takdirde, genel kural olarak her mağdur için ayrı suç oluştuğu kabul edilir. Bununla birlikte, mağdur sayısı çok olduğunda zincirleme suçun unsurları oluşmuş olabilir. Eylemin aynı anda ve aynı işlemle farklı kişilere karşı gerçekleştirilmesi halinde TCK’nın 43/2 ve 43/1 hükümleri birlikte uygulanmalıdır. Eğer bu tür durumlarda eylemlerden biri ikna, diğeri icbar yoluyla gerçekleştirilmişse, zincirleme suç hükümleri uygulanırken cezanın belirlenmesinde ağırlığı fazla olan fiil esas alınmalıdır.

İrtikap suçu, görevi kötüye kullanma suçunun özel hali olduğundan, yalnızca 250. madde kapsamında cezalandırılır; ayrıca 257. madde tatbik edilmez. Eğer ikna suretiyle irtikap sahte belgelerle gerçekleştirilmişse, TCK 212. maddesi uyarınca hem sahtecilik hem de irtikap suçu meydana gelir. Zira burada sahtecilik fiilin unsuru değil, irtikap eylemine eşlik eden bağımsız bir suç olarak kabul edilir; dolayısıyla birleşik suç hükümleri (TCK m.42) uygulanmaz.

Hatanın kullanılması suretiyle irtikap ise, aslında hata sonucu mal edinme suçunun tipik bir görünümüdür ve 250/3. madde uyarınca cezalandırılır.

Eğer irtikap başka bir suçun unsurunu oluşturuyorsa ya da başka bir suç irtikapın öğesi halindeyse, bu durumda mürekkep suç kuralı (TCK m.42) gereği yalnızca kapsayıcı suçtan ceza verilir. Fakat bu kuralın tatbiki için, unsur suçun tüm öğelerinin diğer suçta eksiksiz olarak yer alması gerekir. Yalnızca benzerlik taşıyan öğelerin bulunması bu kapsama girmez. Örneğin, kamu görevlisinin nüfuzunu kullanarak kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakması ve bunun sonucunda menfaat elde etmesi halinde hem TCK 109/3-d hem de 250/1 maddeleri kapsamında ayrı suçların oluştuğu savunulabilir.

İrtikap ile rüşvet arasında hukuki ayrım yapılması gerekir. Rüşvette, hukuka aykırı bir işin yapılması karşılığında anlaşmaya dayalı menfaat sağlanır. Buna karşın, hukuka uygun bir işlem için menfaat elde edilmesi irtikap suçunun konusunu oluşturur. Eğer hukuka uygun işlem için menfaat sağlanmak istenmiş ve cebir unsuru gerçekleşmemiş ya da ispatlanamamışsa, TCK’nın 257/1 maddesi kapsamında görevi kötüye kullanma suçu oluşur. TCK 257/3 hükmü de, kamu görevlisinin görevini ifa etmesi sırasında veya bu nedenle menfaat temin etmesi halinde eğer irtikap suçu oluşmuyorsa, eylemin görevi kötüye kullanma kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Ancak burada söz konusu menfaat, kamu görevlisinin görev alanına giren bir işlemi ifası dolayısıyla elde edilmiş olmalıdır.

Görevle ilişkisi bulunmayan bir konuda, kamu görevlisinin sadece pozisyonundan doğan güven ilişkisini kullanarak menfaat elde etmesi halinde, bu durum genel anlamda güveni kötüye kullanma suçu (TCK 155/1) kapsamında değerlendirilmelidir. Örneğin, bir vergi dairesi çalışanının tahsil yetkisi olmaksızın, geçmişte ödeme işlemlerini gerçekleştirdiği kişilerden vergi borçlarını yatıracağı vaadiyle para alması ve bu paraları zimmetine geçirmesi halinde, eylem güveni kötüye kullanma suçunu oluşturur. Yargıtay da bu görüşü benimsemiş; failin kamu görevi dışında ve yalnızca şahsi güvene dayalı şekilde parayı temin ettiği, bu nedenle suçun irtikap değil, güveni kötüye kullanma kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmiştir.

Kovuşturma ve Görevli Mahkeme

İrtikap suçu, 3628 sayılı Yasa’nın 17. maddesi kapsamında yer aldığından, kamu görevlisi hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanamaz. Bu nedenle, soruşturma doğrudan Cumhuriyet savcısı tarafından başlatılmalı; ancak bağlı bulunulan kamu kurumuna bilgi verilmesi gereklidir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesinde yer alan katalog suçlar arasında irtikap da bulunduğundan, bu suçtan elde edilen taşınmazlar ile hak ve alacaklara el konulması mümkündür.

Eğer 3628 sayılı yasa gereği düzenlenen iddianameye dayanılarak dava açıldıktan sonra suç vasfında değişiklik olduğu anlaşılır ve işlenen fiilin irtikap değil de örneğin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu sonucuna varılırsa, yargılamanın durdurulmasına veya 4483 sayılı Yasa kapsamında izin istenmesine gerek yoktur. Bu durumda mahkeme, yargılamaya devam ederek yeni suç vasfına göre hüküm kurmalıdır. Yargıtay da bu doğrultuda kararlarını istikrarlı bir biçimde sürdürmektedir:

“3628 sayılı Kanunun 17. maddesi çerçevesinde açılan ceza davasında, suçun niteliği yargılama sırasında değiştiğinde, ayrıca idare kurulundan izin alınması gerekmediği gibi, 4483 sayılı Kanunun 3. maddesinde sayılan makamlardan da soruşturma izni alınması zorunlu değildir. Zira ceza yargılaması, iddianamede belirtilen somut olaylara dayanır; mahkeme ise hukuki nitelendirmede serbesttir. Bu doğrultuda, yeni vasfa göre sanığa ek savunma hakkı tanınmak suretiyle doğrudan hüküm tesis edilebilir.”

5235 sayılı Kanunun 12. maddesi uyarınca; cebir veya ikna yöntemleriyle işlenen irtikap suçları ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girerken, hatadan faydalanarak gerçekleştirilen irtikap eylemleri asliye ceza mahkemelerinde görülür.

İrtikap suçu nedeniyle menfaat temin edilen kişi, doğrudan zarar gördüğünden davaya müdahil olabilir. Aynı zamanda kamu kurumu da zarar gören taraftır ve bu nedenle ceza yargılamasına katılma hakkına sahiptir. Şöyle ki:

“Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının üçüncü bölümünde yer alan ve kamu yönetimine karşı işlenmiş suçlar arasında bulunan irtikap fiilini gerçekleştirdiği ileri sürülen bir Vakıflar Bölge Müdürü hakkında açılan dava nedeniyle, kamu idaresi hem mağdur konumunda sayılır hem de gerektiğinde disiplin soruşturması yürütebilme yetkisine sahip olur.”

YARGITAY KARARLARI

YARGITAY 11. CD. E. 2021/27596 K. 2023/3443 T. 2.5.2023 • HİZMET NEDENİYLE GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU ( Sanığın Eylemlerinin Bir Bütün Halinde 5237 Sayılı Kanun’un 247. Maddesinin Birinci Fıkrasında Düzenlenen Zimmet Suçunun Zincirleme Biçimde İşlenmesine İlişkin Olduğu – Fiillerin Zincirleme Suç Olarak Kabulüyle Tek Suçtan Hüküm Kurulup 5237 Sayılı Kanun’un 3 ve 61. Maddeleri de Değerlendirilerek İlgili Kanun Maddesinde Öngörülen Temel Cezanın Tayini ve Zincirleme Suç Nedeniyle Yapılacak Artırımda Alt ve Üst Sınırlar Arasında Takdir Hakkının Kullanılması Suretiyle Sonuç Cezanın Saptanması Gerektiği ) • İKNA SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Sanık Hakkında Aynı Mahkemece Karar Verilen Olaydaki Eylem ile İncelemeye Konu Davadaki Eylemin Zincirleme Suç Kapsamında Kaldığı – Anılan Dava Dosyası ile İncelemeye Konu Davanın Birleştirilmesi Fiilin Zincirleme Suç Olarak Kabulüyle Tek Suçtan Hüküm Kurulup 5237 SK’un 3 ve 61. Maddeleri de Gözetilerek Temel Cezanın Tayini ve Zincirleme Suç Nedeniyle Yapılacak Artırımda Alt ve Üst Sınırlar Arasında Takdir Hakkı Kullanılarak Sonuç Cezanın Saptanması Gerektiği/Suçtan Zarar Gören Sayısınca Mahkûmiyet Hükmü Kurularak Fazla Ceza Tayininin Hatalı Bulunduğu )

YARGITAY 5. CD. E. 2021/8285 K. 2023/6542 T. 22.5.2023 • İKNA SURETİYLE İRTİKAP ( Hapis Cezası Ertelenen Sanıkların Denetim Süresi İçinde Kasıtlı Bir Suç İşlemeleri Halinde Ertelenen Cezanın Kısmen veya Tamamen İnfaz Kurumunda Çektirilmesine Karar Verileceği – Aynı Kanun ve Maddenin Sekizinci Fıkrası Gereğince Denetim Süresinin İyi Halli Olarak Geçirilmesi Halinde İse Cezanın İnfaz Edilmiş Sayılacağının Huzurda Bulunan Sanıklara İhtaratının Yapılmamasının Hukuka Aykırı Görüldüğü ) • HAPİS CEZASI ERTELENEN SANIKLAR ( Denetim Süresi İçinde Kasıtlı Bir Suç İşlemeleri Halinde Ertelenen Cezanın Kısmen veya Tamamen İnfaz Kurumunda Çektirilmesine Karar Verileceği – İkna Suretiyle İrtikap ) • DENETİM SÜRESİNİN İYİ HALLİ OLARAK GEÇİRİLMESİ ( Halinde Cezanın İnfaz Edilmiş Sayılacağının Huzurda Bulunan Sanıklara İhtaratının Yapılmamasının Hukuka Aykırı Görüldüğü )

YARGITAY 6. CD. E. 2023/16192 K. 2023/11480 T. 12.6.2023 • NİTELİKLİ YAĞMA SUÇU ( Kendisine Cebir ve Tehdit Uygulandığına Dair Beyanı Bulunmadığı Sanık Tarafından Katılana Yönelik Eylemlerinin Yağma Suçunun Unsuru Niteliğinde Olan Cebir ve Şiddet Boyutuna Ulaşmadığı Kararı Temyiz Etmeyen Sanıkların Polis Memurları Oldukları Katılan Hakkında Yargılama Yapıldığını ve Para Transferi Yaptığını İşi Gereği Duyarak Bu Bilgiyi Diğer Sanıklar ile Paylaştığı – Suç Vasfında Yanılgıya Düşülerek Nitelikli Yağma Suçundan Hüküm Kurulmasının Hukuka Aykırı Bulunduğu ) • İCBAR SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Sanıkların Eylemlerinin İcbar Mahiyetindeki Manevi Cebirden İbaret Kaldığı – Kamu Görevlisi Olma Sıfatının Sağladığı Nüfustan Yararlanarak Kendi Görev Alanına Girmeyen Bir Konuda Bir Kimseye İcbarda Bulunarak Yarar Sağlanmasının da İrtikap Suçunu Oluşturması Karşısında Suç Vasfında Yanılgıya Düşülerek Nitelikli Yağma Suçundan Hüküm Kurulmasının Hukuka Aykırı Bulunduğu )

YARGITAY 5. CD. E. 2020/5071 K. 2023/7905 T. 5.7.2023 • İKNA SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Mağdurun Aşamalardaki Beyanlarında Kendisinden Talep Edilen Paranın Miktarı Konusunda Çelişkili Beyanlarda Bulunması ve Paranın Daha Düşük Miktarda Ödenmesi Hususunda Kendisine Yardımcı Olduğunu Beyan Etmesi Tanığın Bu Hususta Bilgisinin Olmadığını Belirtmesi Sanığın Aşamalardaki Beyanlarında Suçlamaları Kabul Etmemesi ve Dosya Kapsamına Göre Sanığın Müsnet Suçu İşlediğine Dair Mahkûmiyetine Yeterli Hür Türlü Şüpheden Uzak Kesin ve İnandırıcı Delil Bulunmadığı Halde Atılı Suçtan Beraati Yerine Mahkûmiyetine Hükmedilmesinin Hatalı Olduğu ) • NİKAH İŞLEMLERİ MUKABİLİNDE YASAL İŞLEM ÜCRETİ ( 5271 SK Md.225/1’de Yer Alan Düzenleme Karşısında Hükmün Konusunun İddianamede Gösterilen Eylemden İbaret Olması Gerektiği Açıklanan ve Suç Oluşturduğu İleri Sürülen Fiilin Dışına Çıkılması Davaya Konu Edilmeyen Bir Eylemden Dolayı Yargılama Yapılması ve Açılmayan Davadan Hüküm Kurulmasının Yasaya Aykırı Olduğunun Gözetilmesi Gerektiği ) • SEVK MADDESİNİN GÖSTERİLMESİ ( İrtikap Suçuna Konu Eylemin Açıkça ve Bağımsız Olarak Gösterilmesi Gerektiği Cihetle Sanıklardan Biri Hakkında 9 Kez Diğeri Hakkında ise 15 Kez İkna Suretiyle İrtikap Suçundan Cezalandırılması İstemiyle Kamu Davaları Açıldığı Fakat Katılan ile Mağdura Yönelik Eylemlerin Hangi Sanık Tarafından İşlendiğinin Belirtilmemesi ve Bu Katılan Ve Mağdura Yönelik Olarak Sanıklar Hakkında Cezalandırılmaları Talebiyle Herhangi Bir Sevk Maddesinin de Gösterilmemesinin İsabetsiz Olduğu ) • KAMU DAVASI ( Mahkemece İddianamede Anlatılan Eylemlerin Dışına Çıkılarak Katılana Yönelik İkna Suretiyle İrtikap Suçunun Sanık Tarafından İşlendiğinden Bahisle Sanığın Bu Suçtan Cezalandırılmasına Mağdura Yönelik İkna Suretiyle İrtikap Suçunun ise Diğer Sanık ile İlişkilendirilerek Adı Geçen Sanığın Bu Eylemi Nedeniyle Beraatine Karar Verildiği Anlaşılmakla Sanık Hakkında Mağdura Diğer Sanık Hakkında ise Katılana Yönelik Olarak Usûlüne Uygun Şekilde Açılmış Kamu Davaları Bulunmadığı Hususu Nazara Alınmadan Hüküm Kurulmasının Yasaya Aykırı Olduğu ) • ZİNCİRLEME SUÇ ( İrtikap Suçunun Mağdurunun Toplumu Oluşturan Bireylerin Tamamı Olduğu ve Eylemin Belirli Bir Kişinin Zararına Olarak İşlenmesi Halinde Bu Kişinin Suçun Mağduru Değil Zarar Göreni Olacağı da Nazara Alınarak Sanıklar Hakkında Tek Suçtan Hüküm Kurulup Zincirleme Suç Nedeniyle 5237 SK Md.43 Uygulanmak Suretiyle Artırım Yapılarak Cezalar Belirlenmesi Yerine Sanıkların Her Bir Mağdura Yönelik Olarak İkna Suretiyle İrtikap Suçundan Ayrı Ayrı Cezalandırılmalarının Hukuka Aykırı Olduğu )

YARGITAY 5. CD. E. 2022/9842 K. 2023/7927 T. 6.7.2023 • İRTİKAP SUÇU ( Bankadan Kredi Sözleşmesi İstendikten Sonra Krediye Kim/Kimlerin Kefil Olduğunun Sorularak Krediye Dair Ödeme Tarihlerini de Gösteren Evrakın Dosya Arasına Getirtilmesi Kredi Çekildiği Dönemde Kulübün Yönetim Kurulundaki Şahısların Tespiti İle Paranın Kulübe Aktarıldığını Gösteren Belgelerin Temini ve Banka Tarafından Yapılan Tüm İcra Takiplerine Konu Dosyaların da Dava Dosyasına Alınmasından Sonra Tüm İsnatlar Yönünden Delillerin Birlikte Değerlendirilip Sonucuna Göre Sanıkların Hukuki Durumunun Takdir ve Tayini Gerekirken Eksik İncelemeyle Hüküm Kurulmasının Hukuka Aykırılığı ) • SANIKLAR HAKKINDAKİ LEH VE ALEYHE DELİLLERİN BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLMESİ ( İrtikap Suçu – Bütünlük Arz Eden Tüm İsnatlar Yönünden Delillerin Birlikte Değerlendirilip Sanıkların Leh veya Aleyhlerindeki Delillerden Hangilerine Neden Üstünlük Tanındığının Gerekçeleriyle Birlikte Tartışılıp Açıklanarak Sonucuna Göre Sanıkların Hukuki Durumunun Ayrı Ayrı Takdir ve Tayininin Gerektiği ) • DELİLLERİN ARAŞTIRILMASINDA YETERSİZLİK ( Sanık Savunmaları da Göz Önüne Alınarak Gerekli Araştırmanın Yapılıp Sanıkların Leh ve Aleyhindeki Tüm Deliller Toplandıktan Sonra Sonucuna Göre Bir Karar Verilmesi Gereği )

 

YARGITAY 5. CD. E. 2021/7206 K. 2023/9465 T. 4.10.2023 • İKNA SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Sanığın Yargılama Konusu Eylemleri İçin 5237 SK Md.250/2 Uyarınca Belirlenecek Cezanın Üst Haddine Göre Aynı Kanun Md.66/1-e Gereği 8 Yıllık Olağan Aynı Kanun Md.67/4 Göre de 12 Yıllık Olağanüstü Dava Zamanaşımı Sürelerinin Öngörüldüğü – Zamanaşımını Kesen Son İşlem Olan Mahkumiyet Hükmü ile İnceleme Günü Arasında Olağan Dava Zamanaşımı Süresinin Gerçekleştiği/Davanın Düşmesine Karar Verilmesi Gereği ) • ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( İkna Suretiyle İrtikap Suçu – Zamanaşımını Kesen Son İşlem Olan Mahkumiyet Hükmü ile İnceleme Günü Arasında Olağan Dava Zamanaşımı Süresinin Gerçekleştiği/Davanın Gerçekleşen Zamanaşımı Nedeniyle Düşmesine Karar Verilmesi Gerektiği ) • ADLİ EMANET ( Hakkında Beraat Kararı Verilen Sanıktan Ele Geçirilen ve Adli Emanette Kayıtlı Bulunan Paraların Sanığa İadesi Yerine Katılanlara İadesine Karar Verilmesinin Hukuka Aykırı Olduğu )

YARGITAY 5. CD. E. 2021/6799 K. 2023/10044 T. 17.10.2023 • RÜŞVET ALMA SUÇU ( Doktor Olan Sanığın Hastası Olan Mağdurdan Ameliyat Öncesinde Ameliyat Malzemelerinin Bir Kısmının Devlet Tarafından Karşılanmadığını Bu Nedenle Malzeme Parası Ödemesi Gerektiğini Söyleyerek Ödenmemesi Gereken Paranın Sekreterine Verilmesini Sağlaması Eyleminin İkna Suretiyle İrtikap Suçunu Oluşturduğu ve Bu Suçtan Mahkumiyetine Karar Verilmesi Gerektiği Gözetilmeden Suç Vasfında Yanılgıya Düşülerek Görevi Kötüye Kullanma Suçundan Mahkumiyetine Karar Verilmesinin Usule ve Yasaya Aykırı Olduğu ) • TEKERRÜR ( Hükümde Sanık Hakkında Tekerrür Hükümleri Uygulanmadığı Halde Gerekçede Tekerrür Hükümlerinin Uygulandığı Belirtilerek Gerekçe ve Hüküm Arasında Çelişkiye Neden Olunmasının İsabetsiz Olduğu ) • ADLİ PARA CEZASI ( Sanık Hakkında Tayin Edilen Kısa Süreli Hapis Cezasının Adli Para Cezasına Çevrilmesi Sırasında Adli Para Cezasına Esas Alınan Tam Gün Sayısının Hüküm Fıkrasında Gösterilmemesi Suretiyle 5237 SK Md.52/3’e ve 5271 SK Md.232/6’ya Muhalefet Edilmesinin Hukuka Aykırı Olduğu ) • HAPİS CEZASININ ERTELENMESİ ( Sanık Müdafii Celsedeki Savunmasında Lehe Hükümlerin Uygulanmasını Talep Ettiği Halde Sanık Hakkında 5271 SK Md.231 ve 5237 SK Md.51’in Uygulanıp Uygulanmayacağı Hususunda Olumlu ya da Olumsuz Bir Karar Verilmemesinin Hatalı Olduğu )

 

YARGITAY 5. CD. E. 2021/2289 K. 2023/11914 T. 7.12.2023 • İKNA SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Sanığın Aşamalardaki Savunmalarından Suçlamaları Kabul Etmediğinin Sahteciliğe Konu Olduğu İddia Edilen Sayman Mutemedi Alındılarının Yalnızca Fotokopilerinin Dosya Arasında Bulunduğunun ve Sanık Tarafından Katılana Gönderildiğine Dair Kanıt Bulunmadığı Gözetildiğinde Sanığın Beraati Yerine Yanılgılı Değerlendirme Sonucunda Mahkumiyetine Karar Verilmesinin Hukuka Aykırı Olduğu ) • SUÇ KASTI ( Sanığın Müvekkili Katılandan Mahkeme Veznesine Yatırmak Üzere İstediği ve 30.07.2013’te Hesabına Gönderilen Paranın Bir Kısmını 31.07.2013’te Mahkeme Veznesine Yatırdığı Kalan Farkı İade Etmek İçin Katılandan IBAN İstediğini Ancak Katılanın Birkaç Defa Yanlış Numara Gönderdiğini Beyan Etmesi ve Savunmasını Doğrular Şekilde 26.08.2013’te “Antalya 7. Asliye Hukuk Mah. Harç İadesi” Açıklamasıyla Katılana Bu Parayı Gönderdiğinin ve Suç Kastının Bulunmadığının Gözetilmesi Gerektiği ) • ELDEN VERİLEN PARA ( İkna Suretiyle İrtikap Suçu – Katılanın Sanığa Elden Verdiğini İddia Ettiği Paranın Verildiğine İlişkin Katılanın Soyut Beyanı Dışında Başkaca Delil Bulunmadığının Anlaşılması Karşısında Sanığın Atılı Suçu İşlediğine Dair Mahkumiyetine Yeterli Her Türlü Kuşkudan Uzak Kesin ve İnandırıcı Delil Bulunmadığından Beraati Yerine Yanılgılı Değerlendirme Sonucunda Mahkumiyetine Karar Verilmesinin Hatalı Olduğu )

YARGITAY 5. CD. E. 2021/13204 K. 2024/1253 T. 8.2.2024 • İKNA SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Suçun Zarar Göreni Olan ve Davaya Katılma Hakkı Bulunan Hazine İle Adalet Bakanlığının HAGB Kararına İtiraz Haklarının Bulunduğu Ancak Karar Hazine ve Adalet Bakanlığına Tebliğ Edilmediğinden Kararın Kesinleşmediği/Kararın Kesinleşmemesi Nedeniyle Sanığa Yüklenen Yükümlülüğün Süresinin Başlamadığı ve Bu Sebeple Hükmün Açıklanma Koşullarının Bulunmadığı Dikkate Alınarak Bir Karar Verilmesi Gerektiği )  • AÇIKLANMASI GERİ BIRAKILAN HÜKMÜN AÇIKLANMASI ( İkna Suretiyle İrtikap Suçu – HAGB Kararının Kesinleşmemesi Nedeniyle Sanığa Yüklenen Yükümlülüğün Süresinin Başlamadığı ve Bu Sebeple Hükmün Açıklanma Koşullarının Bulunmadığı Dikkate Alınmadan İhbar Üzerine Sanık Hakkında Açıklanması Geri Bırakılan Hüküm Kesinleşmeden Açıklanmasına İlişkin Karar Tesisinin Doğru Olmadığı ) • HAGB KARARININ SUÇTAN ZARAR GÖRENE TEBLİĞ EDİLMEMESİ ( HAGB Kararına İtiraz Hakları Bulunan Hazine ve Adalet Bakanlığına Tebliğ Edilmediğinden Kararın Kesinleşmediği/Kararın Kesinleşmemesi Nedeniyle Sanığa Yüklenen Yükümlülüğün Süresinin Başlamadığı ve Bu Sebeple Hükmün Açıklanma Koşullarının da Bulunmadığı Gözetilmeden İhbar Üzerine Sanık Hakkında Açıklanması Geri Bırakılan Hükmün Kesinleşmeden Açıklanmasına Karar Verilmesinin Hukuka Aykırılığı )

YARGITAY 5. CD. E. 2021/12168 K. 2024/6357 T. 27.5.2024 • RÜŞVET ALMA SUÇU ( Yasanın Öngördüğü Anlamda İcbar Boyutuna Varan Bir Davranışı Bulunmadığından Cebri İrtikap Suçunun Yasal Unsurlarının Oluşmadığı/Bu İtibarla Fiilinin Suç Tarihine Nazaran Görevinin İfasıyla İlgili Olarak Yapması Gerekli Bir İşi Yapmamak İçin Menfaat Sağlamak Suretiyle Rüşvet Alma Niteliğinde Olduğu – Taraflar Arasında Gerçek İradeye Dayalı Bir Rüşvet Anlaşması Gerçekleştiğinden Sanığın Eyleminin Rüşvet Alma Suçunu Oluşturacağı Cebri İrtikap Suçundan Mahkumiyet Kararı Verilmesinin İsabetsizliği ) • CEBRİ İRTİKAP SUÇU ( Rüşvet Alma Suçu – Taraflar Arasında Gerçek İradeye Dayalı Bir Rüşvet Anlaşması Gerçekleştiğinden Sanığın Eyleminin Rüşvet Alma Suçunu Oluşturacağı Gözetilmeden Yanılgılı Değerlendirme İle Cebri İrtikap Suçundan Mahkumiyet Kararı Verilmesinin Kararının Bozulması Zorunluluğu ) • SUÇUN VASFINDA YANILGIYA DÜŞÜLMESİ ( Taraflar Arasında Gerçek İradeye Dayalı Bir Rüşvet Anlaşması Gerçekleştiğinden Sanığın Eyleminin Rüşvet Alma Suçunu Oluşturacağı Gözetilmeden Yanılgılı Değerlendirme İle Cebri İrtikap Suçundan Mahkumiyet Kararı Verilmesinin Kararının Bozulması Gereği )

 

YARGITAY 5. CD. E. 2021/14654 K. 2024/8691 T. 11.7.2024 • ZİNCİRLEME ŞEKİLDE İCBAR SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Gerek İcbar Suretiyle İrtikap Gerekse Görevinin Gereklerine Uygun Davranmak İçin Çıkar Sağlama Suçlarına Dair 5237 SK 250/1 ve Suç Tarihinde Yürürlükte Bulunan 257 Maddenisin 3. Fıkraısnda Yer Alan Düzenlemeler Göz Önünde Tutulduğunda Bu Suçların Oluşabilmesi İçin Kamu Görevlisi Olan Failin Dava Konusu Edilen Eyleminin Görevi Kapsamında Bulunması Gerektiği )              • FAİLİN KAMU GÖREVLİSİ OLMASI ( Zincirleme Şekilde İcbar Suretiyle İrtikap Suçu – Sanığın Suç Tarihinde İrtikap İddiasına Konu Edilen Eylemler Yönüyle Görevli Olup Olmadığının Hiçbir Tereddüde Yer Bırakmayacak Şekilde Belirlenmesi İçin İlgili Kurumlara Müzekkere Yazılması Gelecek Cevabi Yazılara Göre İsnat Edilen Fiillerin Görevi Kapsamında Kalıp Kalmadığının Karar Yerinde Gerekçeleriyle Gösterilmesi Şayet Görevi Bulunmuyorsa Atılı Suçun Yasal Unsurlarının Oluşmadığı Gözetilerek Hakkında Beraat Kararı Verilmesi Gereği ) • EYLEMİNİN GÖREV KAPSAMINDA BULUNMASI ( Sanığın Suç Tarihinde İrtikap İddiasına Konu Edilen Eylemler Yönüyle Görevli Olup Olmadığının Hiçbir Tereddüde Yer Bırakmayacak Şekilde Belirlenmesi İçin İlgili Kurumlara Müzekkere Yazılması Gelecek Cevabi Yazılara Göre İsnat Edilen Fiillerin Görevi Kapsamında Kalıp Kalmadığının Karar Yerinde Gerekçeleriyle Gösterilmesi Şayet Görevi Bulunmuyorsa Atılı Suçun Yasal Unsurlarının Oluşmadığı Gözetilerek Hakkında Beraat Kararı Verileceği/Eksik Araştırmayla Mahkumiyet Kararı Verilmesinin Hukuka Aykırılığı )

 

YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ E. 2022/2178 K. 2024/9463 T. 24.9.2024 • GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA İHALEYE FESAT KARIŞTIRMA RÜŞVET ZİMMET VE İKNA SURETİYLE İRTİKAP SUÇLARI ( Dava Zamanaşımı Süresinin Gerçekleştiği Anlaşıldığından Açılan Kamu Davalarının Zamanaşımı Nedeniyle Ayrı Ayrı Düşmesine Karar Verilmesi Gereği ) • DAVA ZAMANAŞIMI ( Zimmet İle Rüşvet Alma ve Rüşvet Verme Suçlarından Verilen Hükümler Yönünden Zamanaşımını Kesen Son İşlem Olan Sorgu İşlemleri İle İnceleme Günü Arasında Asli Dava Zamanaşımı Süresinin Diğer Suçlar Yönünden İse Suç Tarihleri İle İnceleme Günü Arasında İlaveli Dava Zamanaşımı Süresinin Gerçekleştiği/Kamu Davalarının Ayrı Ayrı Düşmesine Karar Verilmesi Gerektiği ) • SANIĞIN HÜKÜMDEN SONRA VEFAT ETMESİ ( İhaleye Fesat Karıştırma Zimmet Rüşvet Alma İrtikap ve Görevi Kötüye Kullanma Suçları – Bu Husus Mahallinde Araştırılarak Sonucuna Göre 5237 Sayılı Kanun’un 64 ve 5271 Sayılı Kanun’un 223/8. Maddeleri Gereğince Bir Karar Verilmesi Gerektiği )

 

YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2011/5-432 K. 2012/70 T. 28.2.2012 • GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA ( Doktor Olan Sanığın Bıçak Parası Talep Ettiği İddası/Görevsizlik Kararı Veren Asliye Ceza Mahkemesinin Eylemi İrtikap Ağır Ceza Mahkemesinin Görevi Kötüye Kullanma Olarak Nitelendirdiği – Özel Dairece Öncelikle Tartışmalı Olan Suç Vasfının Belirleneceği ) • İRTİKAP ( Doktor Olan Sanığın Bıçak Parası Talep Ettiği İddası/Görevsizlik Kararı Veren Asliye Ceza Mahkemesinin Eylemi İrtikap Ağır Ceza Mahkemesinin Görevi Kötüye Kullanma Olarak Nitelendirdiği – Özel Dairece Öncelikle Tartışmalı Olan Suç Vasfının Belirlenmesi Gereği ) • DOKTORUN BIÇAK PARASI ALMASI ( Görevsizlik Kararı Veren Asliye Ceza Mahkemesinin Eylemi İrtikap Ağır Ceza Mahkemesinin Görevi Kötüye Kullanma Olarak Nitelendirdiği – Özel Dairece Öncelikle Tartışmalı Olan Suç Vasfının Tespit Edileceği ) • SUÇ VASFININ BELİRLENMESİ ( Doktor Olan Sanığın Bıçak Parası Talep Ettiği İddası/Görevsizlik Kararı Veren Asliye Ceza Mahkemesinin Eylemi İrtikap Ağır Ceza Mahkemesinin Görevi Kötüye Kullanma Olarak Nitelendirdiği – Özel Dairece Öncelikle Tartışmalı Olan Suç Vasfının Tespiti Gerektiği )

YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2009/5-167 K. 2010/70 T. 30.3.2010 • RÜŞVET ALMAK (Sanığın Yapması Gereken Bir İş İçin Para İstemesi Eyleminin Rüşvet Almak Suçuna Uyduğu ve Lehe Yasa Değerlendirmesi Bakımından da 5237 S. TCY’nın 257/3. Md. Uyarınca Cezalandırılması Gerektiği) • LEHE KANUN UYGULAMASI (Sanığın Yapması Gereken Bir İş İçin Para İstemesi Eyleminin Rüşvet Almak Suçuna Uyduğu ve Lehe Yasa Değerlendirmesi Bakımından da 5237 S. TCY’nın 257/3. Md. Uyarınca Cezalandırılması Gerektiği) • DAVA ZAMANAŞIMI (Rüşvet Almak – Suç ve İnceleme Tarihleri Arasında Aynı Yasanın 66/1-E ve 67/4. Md.lerinde Öngörülen 12 Yıllık Dava Zamanaşımı Süresinin Dolduğu)

YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2014/5-803 K. 2018/223 T. 22.5.2018 • İKNA SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Sanığın Görevi Sebebiyle Kendisine Duyulan Güveni Kötüye Kullanmak Suretiyle Gerçekleştirdiği Hileli Davranışlarla Kendisine ve Diğer Sanığa Yarar Sağlamak Suretiyle İrtikap Suçunu İşlediği – Bilgisi ve Talimatı Doğrultunda Gerçekleştirilen Eylemler Sebebiyle Sanığın Diğer Sanığın Eylemlerinden 5237 S.K. Md. 38 Kapsamında Azmettiren Olarak Sorumlu Tutulması Gerektiği ) • AZMETTİRME ( İkna Suretiyle İrtikap Suçu – Başkasını Suç İşlemeye Azmettiren Kişinin İşlenen Suçun Cezası İle Cezalandırılacağı – Sanığın Bilgisi ve Talimatı Doğrultunda Gerçekleştirilen Eylemler Sebebiyle Diğer Sanığın Eylemlerinden 5237 S.K. Md. 38 Kapsamında Azmettiren Olarak Sorumlu Tutulacağı ) • SUÇA İŞTİRAK ( Sanığın Görevi Sebebiyle Kendisine Duyulan Güveni Kötüye Kullanmak Suretiyle Gerçekleştirdiği Hileli Davranışlarla Kendisine ve Diğer Sanığa Yarar Sağlamak Suretiyle İrtikap Suçunu İşlediği/Bilgisi ve Talimatı Doğrultunda Gerçekleştirilen Bu Eylemler Sebebiyle de Sanığın Diğer Sanığın Eylemlerinden TCK’nın 38. Maddesi Kapsamında Azmettiren Olarak Sorumlu Tutulması Gerektiği – İkna Suretiyle İrtikap Suçu/Azmettirme ) • GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMAK ( Görevinin Sağladığı Güveni Kötüye Kullanmak Suretiyle Gerçekleştirdiği Hileli Davranışlarla Kendisine veya Başkasına Yarar Sağlanmasına veya Bu Yolda Vaatte Bulunulmasına Bir Kimseyi İkna Eden Kamu Görevlisinin Üç Yıldan Beş Yıla Kadar Hapis Cezası İle Cezalandırılacağı – İkna Suretiyle İrtikap Suçu )

Av. İLTAN EKMEKÇİOĞLU

Menü